Benmerkezci insanların kötülüklerini, ahlaksızlarını gizlemesi, yani kendi dünya tapınaklarını koruyabilmek için, toplumun milli- manevi değer yargılarının kullanılmasını, ters köşe olarak adlandırabiliriz…

Yaptıklarıyla kötüleşen, çirkinleşen, arsızlaşan insan; eylemlerine bahane sunarak, suça sığındığından beri iç dengeyi bulamamakta…

Bilerek yapılan hatalar, yanlışı aklamak için geliştirilen argümanlar, ruhumuza ait olan son güzel şeyleri de yok etmek üzere.

 Materyalizmin hissizleştirdiği insan grubu; tedirgin, korkak ve içe kapanık. Dahası her şeyi sorguladığını sanmakta!..

Materyalistler, aklın otoriterliğiyle ruha dokunuş kabul gördü ama “insanın insana eziyeti niye bitmedi” diye bir türlü soramıyor kendine. Bu da akılcılığı ileri sürerek, bir ters oluştur…

16 yüzyılda, kendini hissettirerek, serbest piyasa ekonomisi olarak ortaya çıkan kapitalizmden sonra her toplum, kendi içinde bir ters köşe yaşadı.

Sanayileşmeyle birbirinin kültürüne açılan insanlık, rahata eriştikçe huzuru kaybetti.

Hemen her şeyin teknolojiyle kodlandığı bu beyin çağında da, tanrılaştırdığı gücün oyuncağı olanların, ruh dünyaları oldukça karmaşık. Bunalım, stres ve psikolojik problemler her gün çoğalmakta.

“Kapitalizm yürüttüğü faaliyetle, insanda (taksit, kredi, burs ve benzeri yöntemlerle, gerçekte olmayan suni) satın alma gücünü oluşturmaya çalışır. Öyle bir atmosfer ve şartlar oluşturur ki, satın alma gücü bulunmamasına rağmen, insan kendisinde satın alma gücünü hissetmeye başlar.”

 Borçla, hâkimiyet kurmaya yönlendirilen kesim, kanaat ve memnun olma duygusunu kaybetmekte.

Ali Şeraiti devam ediyor, Kapitalizm adlı kitabında: “Geçmişte ilim öğrenmek için yaşıyorlardı, bugün ise yaşamak için ilim öğreniyorlar.” En acısı da bu, ilmin imaj etiketi olması…

Eğitimde ve sanatta ters köşe oluş, diğerlerine benzemez. İkisi de bir milletin kültür köklerini istediği şekilde değiştireceği çok bariz.

 Bugün gelinen değil, getirilen nokta; insanlığın iflasıdır…

1916 doğumlu sosyolog C. Wright Milis, “Bizim çağımız huzursuzluk ve aldırışsızlık çağıdır” demiş.

“Biliyor musunuz? Ben bu çağdan nefret ettim. Etimle kemiğimle nefret ettim.” Cahit Zarifoğlu da çağından muzdarip olan şairlerden…

Erdem ve ahlakı yok edip, ters köşe girdabından medet umar hale geldik. Beyin konforuna doğru giden insan, yalnız. Bu kalabalıktaki yalnızlık değil. Bir yere sığamama, tatminsizlik, histerikli ruh hali ile kendine kaçış.

 Cicero, “Dostluk Üzerine” adlı kitabında şöyle der: “Erdem dostluğu doğurur, korur ve erdem olmadan dostluk kurulması imkânsızdır.” Bugün ne erdem var ne de dostluk! Bugün sadece menfaat, paranın iktidarı, zevkler ve eğlenceler var. Bugün şuursuzluk ve alçalış var.

Ters köşe dediğimiz sözde mantık kurtarıcısının hücumuna maruz kalmamak için, kişiliğimizle özleşmemiz gerek. Bizim kişiliğimiz, bize miras kalan kültürümüzün ışığında olgunlaşmalı.

İlme âşık Osmanlı Sultanı İkinci Murat, aynı dönemde yaşayan Hacı Bayram-ı Veli'den nasihatler almıştır. Yolumuz, “Her ne isen kendinde ara” diyen Hacı Bayram Veli’nin yolu olmalı. Biz bugünün ters köşesini, ancak Osmanlı ruhu ile altüst edebiliriz.

Parmağımdaki cam kırığı izini anneme tekrar tekrar anlattırdığım için, hafızama yerleşen o ahşap evi, hiç unutmam. Babamın istek üzerine tayini aceleyle bir kasabaya çıkınca, geçici olarak beş altı ay orada kalmışız. Ben renk renk sardunyalarla dolu balkonunu, parmağımı kesen cam kırığını ve sabahları ekmeğe gittiğim sokağı hatırlıyorum sadece.

Yıllar sonra çocukluğumun o unutulmaz evi, bir gecede yanıp kül oldu. Suçlular arka bahçeye doğru kaçmışlar, sonra aynı yoldan geri dönerek, kalabalığın içine karışıp, “Evi kim yaktı acaba” diye bakan meraklı gözlerinin içine karışmışlar. Hem yangın çıkarıp hem de eyvah demek ahlaken bir ters köşedir aslında.

Tıpkı Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sında roman kahramanı olan Raskolnikov'un haksız kazanç sağlayan tefeci kadını öldürerek; suçla, ceza kesmesi gibi. İç buhranlarıyla, hastalığıyla savaşırken yazan bir kalem Dostoyevski. Eserlerinde topluma kendi doğrularıyla şekil vermek isteyen biri. 

Yönetmenliğini Denis Villeneuve’nin yaptığı, 2016 yılında vizyona giren Arrival, (Geliş) en fazla beğeni alan bilim kurgu filmlerinden biridir. Dilbilimci olan Louise Banks, uzaylılarla kendi sezgileriyle iletişime geçmeyi dener ve başarılı olur. Ekrana yazdığı Human-insan aslında hem iç dünyasına hem de çağına sunduğu bir mesajdır.

İzleyici derin bir etkiyle sarsan Loise’in, filmde ‘Ben insanım’ deyişi ters köşedir. İnsanlığı kendimize anımsatmak zorunda kalmamak için, doğruluğu ve iyiliği parantez içine alalım…

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor Nurullah Genç: “Beni benden koparan eyvah mıdır gözlerin?”

Kalbinize emanetsiniz…