Rabbim; cümlemize İslam ahlakıyla ahlaklanmayı, iki cihan saadetine vesile olacak eşler bulmayı ve eşler olmayı, salih ve saliha evlatlar yetiştirmeyi nasip eylesin!..

Padişah, şehrin bütün erkeklerini toplayıp “Meydana iki çadır kurdurdum, biri siyah biri beyaz… Karısından korkan, karısına laf geçiremeyenler siyah çadıra; karısından korkmayan erkekler beyaz çadıra...” der. Erkeklerin hepsi kılıbık çıkar ve siyah çadıra girer, sadece biri beyaz çadıra girer. Padişah sevinir: “Oh be, bir delikanlı çıktı; hele getirin şu yiğidi de tebrik edeyim.” der. Adam gelir ve padişah, “Helal sana, nasıl oldu da girebildin o çadıra?” diye sorar. Adam, “Padişahım, karım sıkı sıkı tembih etti. Sakın kalabalığa girme, dedi.” der.

Yine Hoca cemaate seslenir: “Hanımından korkan ayağa kalksın!..” Herkes kalkar, Temel yerinde oturur. Hoca sorar: “Sen hanımından korkmuyor musun?” Temel de sesi titreyerek “Hanım lafını duyunca dizlerimin bağı çözüldü, kalkamıyorum.” der.

Bu adamlar; İstanbul Sözleşmesi’ne, CEDAW Sözleşmesi’ne, 6284 no.lu yasaya, süresiz nafaka tehdidine, kadının beyanı esastır zulmüne, toplumsal cinsiyet eşitliği sapkınlığına ve saçmalığına, LGBT linçine maruz kalıp teslim bayrağını çekmiş zavallılardır. Tez zamanda bunlardan kurtulmazsak cenazelerde “Er kişi niyetine…” denebilecek er kişi kalmayacak ortada…

Memleketin birinde çok yaşlı fakat çok da dinç ve genç görünümlü bir adam ve karısı yaşarmış. Herkes, ‘Bu gençliğin sırrı nedir?’ diye sorarmış. İhtiyar, merak edenleri bir akşam eve yemeğe davet etmiş ve “Bu akşam size sırrımı açıklayacağım.” demiş. Yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş. Herkes, konu ne zaman açılacak diye merek ederken adamcağız, hanımına seslenmiş: “Hatun, kilerden bir karpuz getirir misin sana zahmet?” Hanım hemen bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle tık tık vurmuş, beğenmemiş. “Hanım, sana zahmet olacak ama bu olmamış; başka bir karpuz getirir misin?” demiş. Bu, üç dört defa tekrarlamış. Adam, nihayet karpuzu beğenmiş ve kesmiş. Herkes karpuzunu afiyetle yerken ihtiyar, “Eeee arkadaşlar, işte benim gençliğin sırrı burada…” demiş. Herkes birbirinin yüzüne bakmış. “Aman dede, anlamadık biz bu sırrı!” demişler. İhtiyar delikanlı gülmüş: “Efendiler, o gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile ‘Aman be adam; deli misin, nesin? Şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca…’ demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bütün gençliğimi bu hanımıma borçluyum. Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir sorunu dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.” demiş.

Buradaki adam ve kadın ise aile olmanın ne demek olduğunu kavramış, İslam kültürünü ve ahlakını benimsemiş, birbirini rakip olarak görüp üstünlük yarışına girmektense birbirini tamamladıklarının şuuruna varmış, karşıdakinin hatasını veya eksikliğini kendi üstünlüğüne çevirmektense onun eksik ve hatalarını gidererek bir olmayı, diri olmayı arzulamış kişileri temsil ediyor. Mutlu edilmeyi beklemektense mutlu edip mutlu olmayı şiar edinmiş bahtiyar kişilerdir bunlar.

Rabbim; cümlemize İslam ahlakıyla ahlaklanmayı, iki cihan saadetine vesile olacak eşler bulmayı ve eşler olmayı, salih ve saliha evlatlar yetiştirmeyi nasip eylesin!..