Rahmet ve bereketin oluk oluk aktığı Ramazan ayı gerçekten de topyekûn Müslüman âlemine yeni bir canlılık, yeni bir gayret, yeni bir ibadet aşkı getiriyor.

O, gelişini birkaç ay öncesinden bizlere haber verir. Zira Peygamber Efendimiz’in (sav), onun “gölgeleri” olarak nitelendirdikleri Recep ve Şaban ayları, bizleri ona hazırlayan bereketli aylardandır. Bu yönüyle onlara, “haberci” gibi bakarız. Zira evlerimizde manevi bir şenlik başlar o günlerde. Sevinç ve neş’eden uçuşan kelebekler misâli, ev ev dolaşır ikramlar.

Daha sonra Ramazan’ın kokusu iyice ulaşır herkese. Zira evlerde yapılan yufkalar, manevi birer lezzet verir inanan insanlara.

Sonra da onun gelişi. Bambaşka bir güzelliktir o.

Sevgi, muhabbet, sabır ve sükûnet; feragat ve fedakârlıklar getiren Ramazan ayı, bizler için manevî lezzetlerin doruk noktaya ulaştığı eşsiz bir aydır.

Onunla dolar, onunla taşarız…

Onunla ağlar, onunla güleriz…

Onunla haykırır, onunla sükûna ereriz…

Onunla sel olur, onunla coşarız…

Evlerin neş’esi, gönüllerin huşûsu ve mü’minlerin sevdası olan Ramazan Ayı, her bir mü’min için apayrı bir sürûrdur.

Kur’an ayı

Bütün bunlar için önemli bir sebep vardır bu mübarek ayda. Zira, “insanlığın hidayeti” için gönderilen Kur’an indirilmiştir onda.

Kur’an ayı olan bu mübarek ay, O’nun tilâvetiyle olduğu gibi, yaşayışa dökülüşüyle de bu halini ispat eder.

İnsanlar sel olur koşar ilk gecesiyle camilere. Yatsı namazı ve teravih kılmaya… Kadınıyla, erkeğiyle… Genciyle, ihtiyarıyla… Kandiller yanar, mahyalar; “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” diye semayı aydınlatır.

Evet, oruç bu ve benzeri yönleriyle Müslüman için çok büyük bir kazançtır. Bu kıymetiyle birlikte inanan insana tahmin edemeyeceği bir büyük âhiret servetini getirir. Efendimiz (sav) bu gerçeği şöyle haber verir:

“İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ; ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır,” buyurmuştur. ” (Müslim, sıyam 164.)

Bu günler cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı günlerdir. Bu gerçeği Efendimiz (sav) şöyle bildirir:

“Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.” (Buhârî, savm 5, bed'ul-halk 11)

Onun günlerini oruçla geçirmenin sonucunu da şöyle haber verir Peygamberimiz (sav):

“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, îmân 28, savm 6; Müslim, sıyâm 203)

Gecelerin şahı

Kur’an’ın indirilmeye başlandığı gecenin kadr-u kıymetine gelince; kendisine verilen büyük değerden dolayı “Kadir Gecesi” olarak isimlendirilir o. O gece ki, “bin ay”dan daha hayırlı olarak takdim edilir bizlere. İşte bunun belgesi:

“Doğrusu, Biz, Kur’an'ı Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (97 Kadir 1-5)

Zaten farz olan oruç ibadetinin Ramazan ayına mahsus kılınması da, kendisinde indirilen Kur’an hürmetinedir ki, âyet-i kerimede bu manâ açıkça ortaya çıkmaktadır:

“Ramazan ayı ki onda Kur’an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun.” (2 Bakara 185)

İşte bütün bunlar bizler için, günahlardan korunarak kurtuluşa ulaşmanın habercisidir. Bunu yüce Rabbimiz şöyle haber verir:

“Ey İnananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı.” (2 Bakara 183)

Hâsılı; ismi geçince rahmet, bereket, ikram ve iyiliklerin akla geldiği Ramazan ayı, inanan insanlara kazançların en güzelidir. Bir Kadir’i onlarca defa yaşayan insan, seksen üç yıl dört aylık bir ömür dolusu ibadeti defalarca hayata geçirmiş demektir. Yeter ki bizler kıymetini bilelim. Rabbimiz bu gerçeği bilmeyi nasip eylesin.

Virüsler kapladı hayatımızı

Âh bir de virüs olmasa! Virüsler kapladı hayatımızı; manâmızı, maddemizi… Kalmadı edebimiz, ahlâkımız, hayâmız… Mazlum çocuklar şikâyet etti zalimleri Rabbimize. Ama gelen sadece onlara gelmiyor, cihanı kaplıyor. Âh mazlumlar, garipler, yanık yürekler âh!

Bir de vefasızlar var. Zulme çanak tutanlar. Safları ayıranlar. Sanmasınlar ki onlara ateş dokunmayacak! Onlara da uğrayacak!

‪”Sakın zalimlere meyletmeyin! Yoksa size de ateş dokunur. Allah’ın dışında dostlarınız olmaz, sonra yardım da olunmazsınız.” (Hud 113)

Bu Ramazanda da, yine bunları hatırlıyoruz.

Dönüş gerekiyor Rabbimize. Tevbeyle, istiğfarla, gözyaşlarıyla…

Kutlu aya girerken…  

Ya Şehr-i Ramazan!

Bir sevdadır bu, kaplar yüreğimi,

Sen geldiğinde ya Şehr-i Ramazan!

Alır götürür binlerce elemi,

Sen geldiğinde ya Şehr-i Ramazan!

 

Yanık yürekler ağlar derin derin,

Gözlere yaşlar dolar, kalpler serin,

Ta mü’minlerin gönlündedir yerin,

Bilirsin bunu, ya Şehr-i Ramazan!

 

Hakk’a giden yolda, bir incisin sen,

Cennete taşırken birincisin sen,

En güzel kandilin sahibisin sen,

Aylar sultanı ya Şehr-i Ramazan!

 

Taşıdığın Kur’an, Allah Kelâm’ı,

Barındırır içinde o sevdamı,

Sende oldu Rasûl Âlem İmam’ı,

Şahitsin buna, ya Şehr-i Ramazan!

 

Sende indirildi biliriz Kur’an,

Odur yüce Allah’tan büyük ferman,

Gönüllere getirir ancak derman,

Ne güzelsin sen, ya Şehr-i Ramazan!

 

Taçlandın Kur’an’la, okunur durur,

Mü’minler orucunla sürûr bulur,

İftarın, sahurun tatla doludur,

Rahmet çağlarsın ya Şehr-i Ramazan!

 

Bir Kadir Gecesi vardır ki sende,

Saklarsın sen onu, son on gününde,

Bin aydır ki o, taşırsın üstünde,

Sırlar yüküsün ya Şehr-i Ramazan!

 

Sende kılınır teravih namazı,

Artırır kullar Rabbine niyazı,

Dolar gönüllere ibadet hazzı,

Sevinç verirsin ya Şehr-i Ramazan!

 

Seninle coşar zenginler otuz gün,

Berekete erer fakirler her gün,

Nasıl da cennet olur bayram günün,

Ne servetsin sen, ya Şehr-i Ramazan!

 

“İkra”

Bir sevinç mevsimidir o, 

Burukluk olsa da yüreklerimizde…

Bir derya misâlidir o,

Hissederiz âdeta iliklerimizde...

Sığmaz içimiz içimize,

Bir güneş doğar gönlümüze,

Baharlar kadar açılır ufkumuz,

Hüzünleri alır gider muştumuz...

Ey habercilerin en güzeli,  

Sıktıkça sıkmıştın o güzeli!

Olacak mıydı onların bir bedeli?

Yıllar geçmişti Hakka gönül vereli…

“İkra” diye inerken bulutlardan,

Haberler geliyordu ak kanatlarından...

Ne bilsindi sen Cibrili ol sultan,

Ne yapacağını şaşırdı korkudan... 

İşte almıştı “en sevgili” ilk emirleri,

Sanki kaplıyordu yer ve gökleri...

Şimdi uyansındı insanlık karanlıklardan,

Uyarılar geliyordu yüceler yücesi Allah'tan...

Şimdi koşarak gidiyor Hatice'ye,

Annelerin en kıymetlisi ol inciye...

Rüzgârları ardında koştur ey Cibril,

Unutma yine gel, seni bekler ol gül...

 

Ey Kâbe’m!

Hazan olmuştu insanlık Hak’tan uzak,

Kurtuluş için gerekiyordu bir Burak...

Âlemlerin Rabbine gidecekti o server,

Artık sen ey Kâbe’m, sen bir gülüver...

Asırlar var ki putlarla beraber kaldın,

Bilmem ki bu acıya nasıl dayandın?

Sabreyle gelecek sana Burak,

Sensin ol rahmete bir durak!

Gün olup yıkılacak o putlar,

Bir olan Allah için yapılacak tavaflar...

 

Sensin Artık Dolunay!

Ey kutlu ay!

Sensin artık dolunay!

Sende nice ter döktü Muhammed Mustafa,

İnsanlık ancak onunla bulacaktı safa…

Kolay mıydı o ayetleri almak?

O büyük emaneti sırtında taşımak?

“Yaratan Rabbinin adıyla oku!”

Bir anlam ki, kaplıyor varı yoku!

Ramazandın sen, ey, en kutlu ay,

Unutma ey insan, Kadri’ni say!

“Bin aydan daha hayırlıydın”,

Gönüller ancak nurunla aydın!

Ey geceye ruh veren Kur’an,

Ağır geliyordun sen dağlardan…

Tane tane dillerde tesbih olurken,

Allah aşkı yükseliyordu yüreklerden…

Oruçtun sen ey kutlu ibadet!

Kullar var ki, hep sana hasret!

Sen ki, Kur’an bereketi oldun,

Açların halini toklara duyurdun.