Fetva; bir işin meşrûiyetine dair, kitap ve sünnetten delil bulmaktır. Kişi kendi kafasına göre helale “Haram”, harama da “Helal” diyemeyeceği gibi, ibadetlerin süresini, şeklini veya yapılması gereken zamanı değiştiremez.

Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz hafta “Fetva vermek sizin haddinize mi?” başlıklı bir yazı yayınlamıştık. Gazeteci veya siyasetçi olan kişilerin, bir hocaefendi edasıyla veya yanlış yerlerden beslendikleri belli olan sözde hocaların vekili gibi hareket ettikleri, milleti yanılttıklarını ve kitabi olmayan bazı yorumlarda bulunduklarını yazmıştım. Yazıda, iki gazeteci ve bir siyasetçinin fetva verebilecek haddi kendilerinde görmelerinden yola çıkarak, bu yaptıklarının yanlış olduğunu belirtmiş, kamuoyu adına acizane uyarıda bulunmuştum.

Söz konusu yazı sonrası bir hayli olumlu eleştiri aldım. Ancak konunun hassasiyetine ve “Daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilmek adına bir kaç kelam daha edelim” istedim.

KİMSE KENDİSİNDEN AKILLI BİRİNİ GÖRMEZ

Hacı Dede adıyla ma’ruf Haci Vahdettin Hızıroğlu’ndan şöyle bir misal nakledilir: “Rahmetli anam derdi ki: ‘Oğlum; herkes herkesin her şeyini nazar eder. Ama kimse kimsenin aklını nazar etmez. Çünkü; kimse kendisinden daha akıllı birini görmez.’ Demek bir mesele kitabiyse; boynumuz ona kıldan daha ince bir ip ile bağlıdır. Eğer mesele aklî ise; Kusura bakmayın ben sizden daha akıllıyım, derdi.”

Teravih namazının camide kılınmayışı ile ilgili Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş’ın açıklamasından sonra, kitabi olmayan herkes lehte ve aleyhte açıklama yapıyorlar.

ŞEAİR NE DEMEKTİR

Yukarıda zikrettiğim açıklamaları yapanlara sorarak açıklamak isterim: Şeair nedir? Müslümanların toplum olarak yapmakla mükellef olduğu emirlere Şeair, denir. Bunlardan bazıları cuma namazı, bayram namazı, Ramazan orucu ve teravih namazı gibi toplu olarak yapılması gerektiği gibi; bazıları da ezan ve kamet gibi... (Gerçi bir kişi tarafından yapılsa da o kişi bunu şahsı adına değil toplum adına yapmış olur)

Yani şeair, Allah’ın Müslümanlardan toplum olarak istediği, tabir-i diğer ile, sosyal ve içtimaî emirleridir. Bunlar bütün toplumu ilgilendirdiğinden nafilesi bile şahsî ve ferdî farzlardan daha önemlidir. Çünkü hukuk-u umumiye hükmündedir. Yani tüm kamunun hakkıdır.

Bunlara değil bir kimsenin ilişmesi, devlet bile müdahale edemez. Bilakis devlet, bu şeairi ümmet adına tatbik etmek için vardır ve aslî vazifesi de budur.

Şeair ancak toplum olarak yapılması lazım olan şeyler olduğundan, bunu yerine getirmek için bir devletin mevcudiyeti vacip olmuştur. Yoksa şeair mühmel kalır. Kısaca; devletin aslî vazifesi şeairi ihya ve ikame etmektir.

HAKLARI DA HADDELERİ DE YOKTUR

Hz. Peygamber’den (sav) kıyamete kadar gelecek olan tüm müminlerin şeairde hakkı vardır. “Onlardan izin almadan” hiç kimsenin bu şeairi iptal etmeye hatta en ufak bir değiştirme yapmaya hakları da hadleri yoktur.

Son cümlemizi okuyup “Evet işte ben de o müminlerden biriyim. Demek ki benim de hakkım ve haddim var” diyecekler çıkacaktır. Nitekim çıktı da...

Yazılarımıza konu olan bu kişilere söyleyecek sözümüz de; yine önceki yazımızdan: “Büyük bir âlim olsalar dahi, ümmet hakkında hüküm veremez. Âlimliğe soyunmayı geçtik, bu ilahlığa soyunmaktır. Bir fikre davet, cumhur-ı ulemanın kabulüne bağlıdır. Kaldı ki; kulların ibadetine de ancak Allah karışır.”

HAKK TEÂLA, İKAZ EDİYOR...

Son söz olarak, Hakk kelamını aktaralım: “Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşarak, ‘Bu helâldir, bu haramdır’ demeyin; çünkü Allah hakkında asılsız şey söylemiş olursunuz; Allah hakkında asılsız şey söyleyenler de kesinlikle iflah olmazlar. Az bir faydalanma... Ardından onlara elem veren bir azap vardır.” (Nahl 116-117)

Selam ve dua ile..

Fiemanillah…