Efsane inanılması zor işler için kullanılan bir kelime. Türkiye’de efsane kelimesinin en çok yakıştığı isimlerden biri Turgut Özal’dır. Türkiye’de millete vurulan vesayet prangasını kıran ilk liderlerden birisi olmak dolaysıyla Özal bir efsaneydi. Zaman geçtikçe bu efsane daha da kıymetlenecektir. Çoğunlukla efsanelerin değeri yaşarken anlaşılamaz. Nitekim Turgut Özal’da yaşarken en çok eleştiri alan liderlerin başında geliyordu. Fakat devrim niteliğinde yaptığı öncü işler çok kısa zamanda fark edildi. Ölümünden kısa zaman sonra herkes tarafından “rahmetli Özal” diye anılmaya başlandı.

Benim Özal’la ilk fiziki karşılaşmam 1982 yılında oldu. Ankara’da öğrenci iken bir arkadaşımla Samanpazarı civarında bir kahvede oturuyorduk. Bir hareketlenme oldu, dediler ki Turgut Özal seçim konuşması yapacak. Biz de merakla Özal’ın gelmesini bekledik. Özal bir sandalyeye çıkarak kahvehanedekilere hitap etmeye başladı. Kısa boylu, tombul, feleğin çemberinden geçmiş, özgüveni olan, kararlı bir adam olarak hep imaj olarak kafamda kaldı.

12 Eylül darbesinin vesayet çemberinin en ağır hissedildiği günlerdeyiz. O günlerde ülkenin kronik meselelerinden biri olan “başörtüsü” konusunda üniversitede yine bir sıkıntı yaşanmış konu gündem olarak tartışılıyordu. Arkadaşım soru sormak için söz istedi ve sorunu çözmeyen siyasetçilere biraz haddini aşan cümleler sarf etti. Güvenlik görevlileri bizi kahveden uzaklaştırdılar. Gençlik heyecanı görevlilere ve rahmetliye çok kızmıştık. Özal bu benzeri sorunların çözümünün önünde engel olan yasaları değiştirerek adını tarihin altın sayfalarına yazdırdı. Fikir hürriyeti, teşebbüs hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti gibi kıymetli bir üçlemeyle hastalıkların çözümüne üç anahtar kavramla karşılık verdi. Bu öncü açılımlar birçok kronik meselenin çözümünü onun zamanında sağlamadı ama o yoldan Recep Tayyip Erdoğan milletin bağrına bıçak gibi saplanan başörtüsü ve benzeri birçok konuyu çözerek tarihe altın harflerle yazıldı.

Özal, güngörmüş, dünya görmüş, mühendis, bürokrat bir liderdi. Yokluğun ve yoksulluğun zirvede olduğu, memleketin 70 sente muhtaç bulunduğu zamanlarda öncü olmak gerçekten zor iştir. Yanlış hatırlamıyorsam o yıllarda Türkiye’nin yıllık toplam ihracatı 3 milyar dolar idi. Kapalı ekonomi düzenin nedeniyle sanayisi de olmadığı için üretimi fındık gibi birkaç tarım ürününden ibaretti. Rahmetli Necmettin Erbakan yetmişli yıllarda “ağır sanayi” diye çırpıntı durdu. Ülkenin vesayetçi güçleri ve onun şakşakçıları tarafından alaya alındı. O nedenle ağır bedeller ve büyük zaman kayıpları yaşayarak ilerlemeye çalışıyoruz.

Özal cesur ve cesaretli bir adamdı. Partisinin kongresinde kendisine suikast düzenlendiğinde söylediği sözler altın kıymetinde hafızalarda yerini korumaktadır. “Allah’ın verdiği canı ondan başka alacak güç yoktur.” diyerek nasıl bir iman ve şuur içinde olduğunu gösterdi. Kartal Demirağ tarafından gerçekleştirilen suikastı TRT kameramanı, kendisinden ders alma imkânı bulduğun Rüştü Altay çekmişti. Özal, bu teşebbüsün arkasında duran derin güçleri biliyor ancak kukla Demirağ’ı affederek onların oyununu bozup yoluna devam etmişti. Zor zamanlarda liderlik böyle ateşten gömlek giymektir.

Özal 17 Aralık 1993 günü Çankaya Köşkü’nde tedbirsiz bir şekilde takdire teslim oldu. Yıllar sonra yapılan otopside zehirlendiği tespit edildi ancak devamı getirilmedi. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.