İnsan deyince o “eşref-i mahlûk” akla gelir tabii ki. Ancak eşref-i mahlûk olmak da herkesin harcı değil. Onun şartları var şüphesiz. Onlara uyan, yaratılışının gayesine eren kişi o tarifin içerisine girecektir. Aksi halde ne mümkün!

Bu şartların en başında Allah’a ve O’nun “İnanın!” dediği hakikatlere gönülden iman etmek gelir. İman öylesine bir servettir ki, o olmadan hiçbir şeyin anlamı olamaz. Sonrasında ise, Asr Suresi’nde belirtildiği üzere Salih amel, Hakk’ı tavsiye ve sabrı tavsiye gelecektir. İnsan işte ancak bunlarla insanlığını bulur.

Ramazan, inanmış kişiler için ayrı bir anlam ifade eder. Yukarıda zikredilen gerçekleri bir arada bulduğumuz önemli bir fırsattır bizler için. İman ve salih amel ilişkisini en güzel şekilde bir araya getiren Ramazan, Müslüman insanın bir kazanç mevsimidir. Oruç, teravih, sadaka, itikâf gibi ibadetleri içerisinde barındıran bu kutlu ay, gerçekten bir fırsattır, bir hazinedir.

Bir de kadri büyük Kadir gecesi. Niçin öyle?

Zira yeryüzünün Kur’an ile buluştuğu gece…

 

“O, bin aydan hayırlıdır diyor Kadr Sûresi.”

Haber veren yine Kur’an’ın kendisi…

 

Melekler iner onda yeryüzüne,

Hem de Cebrail ile birlikte…

 

Şafak sökene kadar selamettir.

Rabbim bizi o kutlu geceye erdir!

***

RAMAZAN’A RAĞBET

O halde Ramazan’a rağbet edip gayret edenler, kaybolmayacak bir sermaye edinmiş olurlar. İftar ve sahuruyla da insanı Rabbine yaklaştıran bu güzel ay, aynı zamanda Mü’minlere getirdiği birlik ve beraberlik hizmetiyle de, on bir ayın sultanı olduğunu bir kez daha ispat eder. Gönüller alınır bu ayda. Tabii ki nice dualarla birlikte. Onu on bir ay gözleyenler vardır ya!

“Ramazan ve insan” deyiminin yerini bulduğu bu birliktelik, insan olma özlemini de gerçekleştiren yüksek bir hakikattir. Bu gerçekten hareketle, “Kur’an ve İnsan” beraberliğine bir yolculuk yapmamız gerekiyor. Zira Kur’an, insan için indirilmiştir. Onun indiriliş zamanı ise Ramazan olarak seçilmiştir. Yine buradan hareketle insanlığın en kıymetlisi Sevgili Peygamberimiz (aleyhi’s-selam) gelecektir akla.

Evet. İnsanlığın en seçilmişine en seçkin mesaj: KUR’AN! Âlemlerin Yüce Rabbinden…

Çünkü O idi layık olan O’nu almaya, yaşamaya ve insanlığa aktarmaya. O’nsuz Kur’an nasıl anlaşılacaktı ki? Şimdilerde O’nsuz Kur’an’ı anlamaya çalışanlara acımak lazım. Onlar nasıl da bataklığa atıyorlar kendilerini. Bir de kendilerine tabi olanları. Bunun hesabını nasıl verecekler Yüce Allah’a?

Ramazan, insan ve Kur’an! Ne güzel bir üçlü bu…

O Ramazan ki, insanla Kur’an’ı buluşturur. İnsanları Kur’an’a koşturur. Kadın ve erkeğiyle mukabeleler okutturur. Kendisine Kur’an indirilen Allah Rasûlü’nün  sünnetidir bu. Hani her Ramazan Cibril (as) ile okurlardı ya. Ne güzel bir lütuf bu.

Aslında insanlığın araması gereken hakikatler bunlar olmalı. İnsan bu manalarla, insanlığını bulmalı. Yoksa neye yarar hayat? Gelmiş ve gitmiş. Mesele o değil. Gelmiş, yaşamış, kazanmış ve gitmiş. Ne güzel bir gidiş bu. Rabbimiz cümlemize bu kazancı nasip eylesin.

Ramazan Yolculuğu

 

Bir yolculuktur Ramazan,

Birden başlayıp sona doğru giden…

Tıpkı bir ömür gibi…

Tek kalır bir gün,

O da biter ve sona varılır…


Artık kimilerine bayramdır o gün…

Zira yolcusu olmuştur Ramazan’ın…

Cennettir onun mükâfatı…

Bu ne güzel bir son…


***
Ya diğerlerine?

Onun yolcusu olmayanlara?

Onlar terk etmişlerdi onu.

Onun yolculuğunu.

Binmemişlerdi onun vapuruna,

O da terk etti onları.

Ve denize fırlattı…


***

İşte bir yolculuk daha var bugün!

O Ramazan yolculuğundan…

Gün gün tükenmekte,

Kalacak bir gün…

Ve o da tükenecek…

Ey yolcu!

Ne mutlu sana!

Ulaştın iftarlarına,

Kalktın sahurlarına,

Alıştın oruçlarına,

Koştun teravihlerine…

Çekmişsen meşakkatini,

Alacaksın mükâfatını,

Ulaşacaksın bağışına,

Varacaksın kadrine,

Kadir Gecesi’nin…

Ereceksin nimetlere, ikramına,

Yüce Rabbinin…

O Kadir ki;

Kıymeti ne büyük ya onun!

Fırsattır insan için,

Kurtuluş için vasıta…

Seksen yılı saklıdır koca bir ömrün…

Âh insan âh!

Âh bizler âh!

Bilebilsek bütün bunları,

Elde edebilsek bu kazançları…

Kurtulsak yüklerimizden,

Affettirsek kendimizi,

Rahman ve Rahim olan Allah’a…


***
Biter bir gün bu ömür,

Biter elbet her fani şey gibi…

Ne gün kalır, ne Kadir,

Ol Allah ki, her şeye Kâdir,

O’nun zatıdır yalnızca Bâkî olan…

Yeter ki sen ömrünü, kullukla doldur.

 

***

RAMAZAN DİRİLİŞTİR

 

Ramazanlarımız vardır bizim,

Bizi kendimizle yüzleştiren,

Birbirimize kenetleyen,

Hayatımıza çeki düzen veren…

Ramazan adeta bir diriliş!

Yenileniş, silkeleniş…
Nefsini sîgaya çekiş…

Yılda bir defa geliş…

Hakk ile aradaki perdeyi kaldırış…



***
BİR RAMAZAN DAHA

 

Yine geldi bir Ramazan daha.

Gözlerimiz ufuklarda onu bekliyorduk adeta…

Fakiri ve fukarası; garip, yetim ve öksüzü; yerlisi ve muhaciri…

Hep onu bekler niceleri…

Kimi aşk ve şevkle onda ibadeti artırmaya ve arınmaya,

Kimi de ondan nemalanmaya, faydalanmaya.

Tabii herkesin kendi niyetine göre alacağı var.

Rabbimiz niyetlerimizi halis eylesin,

Günahlarımızı mağfur, amellerimizi makbul kılsın!


***
“TOP PATLADI” DİYEN ÇOCUKLAR

Ramazan topu vardı bir zamanlar. Bir gün öncesinden haber veren.

“Yarın Ramazanmış” diye bağrışanlar… Oruca heveslenen çocuklar… Bir hafta öncesinden hazırlığa başlayan anneler…

Şebitlerin kokusu gelirdi ta dışarlardan. Yolda geçene ve komşuya verilirdi onlardan. Uzatılırdı duvarlardan. Âh eski komşuluklar! Nereye gitti onlar? Tam da Allah Rasûlü’nün buyurduğu gibi…

“Cibril bana komşuyu o kadar tavsiye etmişti ki, neredeyse Allah komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”  (Buhârî, Edeb 28; Müslim, Birr 140-141.)

Erişteler kesilirdi evlerde. Yine komşular yardımda. Birlik-beraberlik ve mutluluk içerisinde.

Yardıma muhtaç aileler gözetilirdi. Yaşlılara öncelik verilirdi. Ya şimdi? Hepsi paraya bindi…

İftarlarını özleriz eskilerin…

Top atışlarını özleriz… Onu heyecanla dışarda beklediğimiz günleri. Birer çocuk olarak, “top patladı” diyerek bağırışlarımızı. Zevk ve neş’eyle oruçlarımızı açışı…

Şimdi evlere girdi haberler.

Kayboldu nice değerler.

Bakmaz oldu bu işlere çocuklar.

Ellerinde nice kandırmacalar…

Sahurları vardı.  Çocuklarla adeta yarış yapılan… “Beni de kaldır anne” diye yalvaran…

Aman ne tatlı o an…

Kızları vardı evlerin. Utangaç ve hizmetkâr. Anasına yardım edip sofrayı kurar. Babası gelince özlemle “hoş geldin baba” der. Edepte bir mücevher. İbadette birer birer…
Oğulları vardı evlerin. Babası gözünü ağartınca yüreği titrer. Babadan azar işitmekten korkar. Haram ve yanlışlardan kaçar.

Nineler ve dedeler vardı o gün… Onlarla hemhal olurdu torunlar… Tepesine çıkar otururlar. Naz ile onlara koşarlar. Üç nesil bir arada değerlerini paylaşırlar…

***
Günler, ne günlere kaldı? Aylar ne aylara kaldı? Eskiden bitmeyen sevgiler vardı.
Gün oldu kayboldu onca değer…


***
YİNE DE ŞÜKREDİYORUZ

Ama yine şükrediyoruz ki; “Ramazan geldi” diyebiliyoruz. Rabbimize hamdü senalar ediyoruz. Bunu diyemeyen nice coğrafyamız var!

Acı içinde kıvranıp duran. Hali yürekleri yakan.

Âh kardeşlerim âh!

Sen kan ağlarken benim yüreğim kanıyor. İçime akıyor.

 

Çırpınış içinde ümmet! Kayboluyor nice devlet ve millet.

Yardımını lutfet ey yüceler yücesi Rabbimiz ne olur lutfet!

 

Merhametine muhtacız Ya Rab, Sen’den başka kapımız yok!

Senin buyruğundur: “Ümitsizliğe yer yok.”

Yüzümüz kapkara olsa da aciziz, Sen’den öte çaremiz yok!

 

Ya Erhame’r-Rahimin! Sana sığındık… Eski günlerdeki coşkumuzla birlikte Ramazan’a tutunmayı, tuttuğumuz oruçlarla merhametine tutunmayı nasib et!

Ramazanın rahmet ikliminden ve bereketinden istifade etmeyi lutfet!