Halkın özgür iradesiyle seçilmiş meşru cumhurbaşkanının askeri darbeyle devrilmesi sürecinde bozulan Türkiye-Mısır ilişkilerinin onarılması yönünde bir takım çabaların ve somut gelişmelerin olduğunu biliyoruz.

Türk ve Mısırlı yetkililer karşılıklı olarak söz konusu çabaları destekleyici, olumlu mesajlar veriyorlar.

Önümüzdeki günlerde Ankara’dan bir heyet Mısır’ın daveti üzerine Kahire’ye gidecek.

Türkiye-Mısır ilişkilerine paralel olarak Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin de düzelmesi yönünde bir arzu olduğunu görüyoruz.

Fakat gelişmelere bakınca bu arzunun “tek taraflı” olduğu izlenimi uyanıyor.

Çünkü Ankara’dan ve Riyad’dan gelen sinyaller birbiriyle çelişiyor.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, bölgesel gelişmeler hakkında Reuters’a yaptığı açıklamada, “Olumlu bir gündemle Suudi Arabistan ile ilişkileri düzeltmek için de yollar arayacağız” dedi.

Kalın ayrıca Kaşıkçı cinayetine de değinerek, cinayetle ilgili davaların görüldüğünü ve bir karar alındığını, o karara saygı duyduklarını söyledi.

Bu açıklamalar kamuoyunda Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin de yakın gelecekte normalleşebileceği düşüncesi uyandırdı.

Sonra hemen ardından Riyad’ın eğitim-öğretim yılı sonunda ülkedeki tüm Türk okullarını kapatma kararı aldığı bilgisi medyaya yansıdı.

Ankara’dan ve Riyad’dan gelen birbirine zıt bu sinyaller şu soruları gündeme getiriyor:

Taraflar arasında arabulucular vasıtasıyla ya da doğrudan yürütülen herhangi bir görüşme var mı?

Görüşmelerde belirli bir ilerleme sağlandığı için mi Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü o açıklamaları yaptı?

Yoksa tek taraflı olarak Riyad’a sıcak mesaj verilmek mi istendi?

Şayet öyleyse işe yaramadığı söylenebilir.

İlişkileri kötü iki ülke arasında ilişkileri düzeltme amacıyla görüşmeler yürütülüyorsa genelde belli bir noktaya gelinceye kadar taraflar görüşmeleri kamuoyundan gizlerler.

Ayrıca bir takım adımlar atılacaksa ve havayı yumuşatacak açıklamalar yapılacaksa bu eş zamanlı ve karşılıklı olur.

İyi niyet ve samimiyet de hak edene, anlayacak ve kıymetini bilecek olana gösterilir.

Aksi takdirde “bir tarafın diğerine yalvarması” şeklinde algılanır ve karşı tarafın egosunu kabartmaktan başka bir işe yaramaz.

Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinde iyileşme olmasının Mısır-Türkiye ilişkilerinin iyileşmesinden daha zor olduğu kanaatindeyim.

Bunun çeşitli sebepleri var.

Birincisi, ABD seçimlerini “Suudi Arabistan’dan hesap soracağız” diyen Biden’ın kazanmasıyla tedirgin olan Muhammed bin Selman, Kaşıkçı cinayeti konusunda korkularından kurtulup rahatladı.

Çünkü Washington, cinayetten sorumlu da olsa Veliaht Prens’i cezalandırmayacağını açıkladı.

Geçenlerde CNN’e konuk olan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Suudi Arabistan’la çalışmaya devam etmeleri gerektiğini söyleyerek, “Veliaht Prens gelecekte uzun yıllar o ülkenin lideri olacak gibi görünüyor” dedi.

İkincisi, Riyad’a hâlihazırda hâkim olan zihniyet Türkiye’yi İran’dan daha tehlikeli bir düşman olarak görüyor.

Yönetime yakın isimler bunu dile getirmekten çekinmiyor.

Muhammed bin Selman, Biden yönetiminin de arzusu doğrultusunda İran’la ve Husilerle görüşüp anlaşmayı ABD’yle ilişkilerinde sorunlar yaşayan Türkiye’yle yakınlaşmaya tercih edecektir.