‘Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’, Türkiye’de ilk baskısının yapıldığı 1995’ten son baskısının yapıldığı Ocak 2021’e kadar 26 yılda toplam 115 baskı yapmış bir kitap.

Bu ve buna benzer kitaplar sayesinde, modern olmak ve postmodern kalabilmek için tastamam hali hazırdaki bütün geleneklere isyan eden, yaşları orta son ile üniversite mezunu arasında bir yerlere sıkışmış, sıkıştırılmış bir kuşağın, büyüyüp kemale ermesine müsaade edilmedi.

Bu ve buna benzer müsveddeler ve dinledikleri minik serçeler sayesinde genç olmanın ilk, gerek ve yeter şartı, ‘özgür kız’ olmak; macera peşinde avare koşmak olarak kabul edilir oldu.

Baksanıza ismi bile yetiyor; yırtık kotlarıyla, ellerinde birer harita, yola çıkmaya ve her şeyi elinin tersiyle geride bırakmaya hazır bir gençlik, sırt çantalarının yan cebinde; ‘Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’…

Gelgelelim…

Geçen gün bir habere rast geldim:

Susanna Tamaro, Türkiye ve dünyada en çok satan listesine giren kitabı hakkında sorulan "Siz yüreğinizin götürdüğü yere gidebildiniz mi?” sorusuna okurlarını şaşırtacak bir itirafla cevap vermiş:

“Ne yazık ki çocukluğumdan beri daima yüreğimin götürdüğü yere gittim ama bu durum hayatımı daha da zorlaştırdı. Yürek genellikle bizi sıradışı seçimler yapmaya yönlendirir."

Oldu mu şimdi Suzan Abla?..

Peki, bugün kâh torunun, kâh kızın ile yaşadığın sıkıntılarını anlattığın, bazen annen bazen baban, bazen kocan, bazen sevgilin ve dahi kızının gerçek babasıyla yaşadıklarını sayfalara serpiştirerek genç kızlarımıza ilham etmeye çalıştığın ‘yaşam biçiminin’ tahribatını nasıl telafi edebileceğimiz hususunda bize söyleyebileceğin bir şeyler yok mudur?

“Yüreğimin beni götürdüğü yere gittim ama bu durum hayatımı daha da zorlaştırdı” demiş olmak senin için yeterli olabilir belki de…

Ve fakat ne olacak şimdi bu okurların; bu gençlik, bu nesil ne olacak?

Ahir ömründe safiyetlerine halel getirdiğini ve hayatlarını uçurumun kıyısına sürüklediğini itiraf ettiğin bu gençliğin kalan hayatlarını tamir, tadil ve özür mahiyetinde yeni ve bu sefer daha derli toplu ve daha aklı başında, ‘Oturun oturduğunuz yerde’ kabilinden bir şeyler yazmayı düşünmüyor musun?

“Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın, kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın” kabilinden bir şeyler…

Mesela şöyle şeyler:

“İçinizde bir çocuk yaşadığını hâlâ hissediyorsanız onu, tereddüde kapılmadan öldürmeniz gerekiyor.

Bunu ne kadar erken yaparsanız, kârınız o kadar büyük olur.

Zira siz içinizdeki çocuğu öldürmeyecek olursanız; o bencil çocuk, o maymun iştahlı çocuk, o inatçı, kıskanç, tahripkâr çocuk, şimdiye kadar yapmadıysa, bu günlerde bir yetişkin ve bir akıl baliğ kişi olarak sizin varlığınıza son verecek.

İçinizdeki çocuğu öldürmeyin diyorlar.

Güya bir tazeliği savunuyormuş havasındadırlar.

Onlar size balon,  dondurma, gazoz alıp sinemaya götürecek ve orada veya daha sonra ellerine geçirdikleri ilk başka fırsatta sizi kirletecek olanlardır.

Çocuk kalmayın.

Neyin helâl, neyin haram olduğunu bilmemek veya bilip de umursamamak çocuk kalmaktır.”

İsmet Özel - Okumayı Deneyecekseniz Katledin İçinizdeki Çocuğu - 29 Aralık 2012