Bir Ramazan daha el-vedâ diyor bize! Hüzünle karşıladık, hüzünle yaşadık, hüzünle uğurluyoruz. Hayat da bir gün el-vedâ der insana. Asıl önemli olan o an… Hüzünle olmasın o… Sevinçle olsun O yüce Allah’a kavuşma ânı… Hadis-i Şerifte buyurulduğu üzere; “Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever.”

 

Ufuklarımız aydınlanmıştı seninle,

O berrak ve tatlı günlerinle...

Şimdi bakakalacağız yine ardından,

El vedâ yâ şehr-i Ramazan!

 

O ne anlamlı bir bakış öyle,

Ne suçumuz var, ne olur söyle,

Yoksa yalnız mı kaldın camilerde,

El vedâ yâ şehr-i Ramazan!

 

Biliyoruz, suçumuz çok ne yazık ki,

Hakk’ın rızasını öyle kaybettik ki,

Yeniden bulmak mümkün mü ki,

El vedâ yâ şehr-i Ramazan!

 

Yine gel ne olur, sen bakma bize,

Tevbeler edeceğiz O yüce Rabbimize,

Belki bakar bir gün yüzümüze,

El vedâ yâ şehr-i Ramazan!

 

HÜZÜN YILLARI

Evet, haklı Ramazan! Hem de yerden göğe kadar. İki yıldır o geliyor ama bizi bulamıyor camilerde. Her yan günah çirki olmuş, bakmaya utanıyor. Bu ne kadar acı ve bir o kadar da hüzün verici.

Bir ceza vermiş ki Âlemlerin Rabbi, herkes birbirinden kaçıyor. Sanki kıyamet sahnesi. Ama kimse ibret de almıyor. Ölüm ise hemen yakınından geçiyor.

 

SEN YİNE RAMAZANSIN!

Her ne kadar biz seni hakkıyla karşılamadık ise de, sen yine Ramazansın.

Orucun var ki, onun mükâfatı bambaşka.

O iftar ve sahurların tadı yine harika.

Yine de evlerde var teravihlerin, 

Her ne kadar hüzün dolsa da gönüllerin...

Yine sevindi nice fakirlerin,

Dolup taştı nimetle evlerin,

Güldü yine o garip yetimlerin,

Ulaştı onlara nice fıtırların,

 

İŞTE KUR’AN İŞTE RAMAZAN!

Recep, Şaban derken Ramazan’ı da uğurluyoruz yine! Günahları yakıp yok eden o güzel ay da gidiyor bir daha. Tabii ki bilenler için.

O bir deryadır,

Yüzmesini bilenlere…

Allah’ın rahmet ve mağfiretinden bir derya.

Ağlayanların gözyaşıyla coşmuş bir derya.

Hak sevgisi ve muhabbetinin göklere ulaştığı ve mü’minlerin sonsuz rahmete gark olduğu eşsiz aydır o…

O’dur Kur'an’ı taşıyan.

O’dur Kur'an’ı insanlığa ulaştıran.

O kutlu elçinin elinden…

Ne de eşsizdir o ay ki, O’nun indirildiği geceye verilmiştir nice ay. Bin ay ve daha fazlası, o gecede yüklüdür ki, “Kadir” ismiyle belirtilmiştir kadr-u kıymeti.

İşte Kur’an, işte Ramazan…

Ve işte gecelerin en faziletlisi, Kadir gecesi.

O halde, Kur’an’la hayat bulmuştur Ramazan.

 

HIZLA GEÇİYOR YILLAR

Yeni bir üç aylar heyecanını yaşayan dedeler ve nineler, mırıldanırlar hiç farkında olmadan:

“Daha dündü son yaşadığımız. Ne zaman geçti bir yıl?”

Sonra dalar giderler eski günlerine. Koşuşan ve cıvıldaşan yavrucaklara bakarken…

Kimlerle nasıl yaşadıklarını düşünürler üç ayları. Kimi yaz, kimi şiddetli o kış günlerinde. Anne-baba, dede-nine, amca-dayı, hala-teyze ve o güleç komşuları gelir gözleri önüne… “Nasıl da iyiydi o Fatma teyze. Bize nasıl ikram edeceğini şaşırırdı adeta…”

Böyle geçti, böyle geçiyor günler ve gün geliyor, bitiyor ömürler. Allah âkıbetimizi hayreylesin. İnsan olarak bizler düşünmeliyiz bütün bunları. Ne de çabuk geçiyor ömürler. Bir daha ele geçer mi bu günler? Ne mümkün!

Bizler Allah'a kulluk yapmak üzere yaratıldık. Ömrümüz çok değerlidir aslında. Bu günleri boş yere harcarsak mahvederiz kendimizi. O halde kulluk gayreti içerisinde olmalıyız. Allah ve Rasûlü sevgisi ve muhabbetiyle dolmalıyız.

Yine Ramazan diyoruz. Ramazan, üç ayların da on iki ayın da sultanı. Bir daha gidiyor bizden. Yine gelir ama biz olur muyuz bilmiyoruz.

 

BİR SOFRADIR RAMAZAN

“Ramazan sofrası” diye bir tabir var biliyorsunuz. Bu ifade ile aklımıza ilk anda ne geliyor acaba?

Ramazan sofrası deyince o güzelim iftar sofraları gelir ilk anda akla. Öyle ki, insan böylesine mükellef bir sofradan ne yiyeceğini bile şaşırır adeta.

Ama bizim burada kastımız o değildir. Biz ayrı bir Ramazan Sofrası'ndan bahsediyoruz. Aslında sizler de bunu çok iyi biliyorsunuz. Evet, bu manevî bir sofra. Ramazana mahsus… Bizlere Rabbimiz tarafından bahşedilen, çok kıymetli ikramlarla donatılarak kurulmuş ve sunulmuş Ramazan Sofrası.

 

SOFRADA NELER VAR?

Şimdi bu manevî sofranın içinde neler var bakalım:

Önce Kur'an-ı Kerim. Zira Allah (cc) bu sofrayı bizlere onun hürmetine bahşediyor. İşte bunun belgesi:

"Ramazan ayı ki onda Kur'an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” (2 Bakara 185)

Bunun için Ramazan ayına Kur'an ayı deniliyor. O ki, bütün yönleri nuruna boğuyor ve bu sofraya uzananları en güzel şekilde doyuruyor.

İkincisi Oruçtur. “Sizden bu aya ulaşan, onda oruç tutsun.” (2 Bakara 185)

Onunla Ramazan ayının farkına varıyoruz. Fert, aile ve toplum hayatımızda nice müspet değişikliklere mazhar oluyoruz. Rabbimize daha da yakınlaştığımızı hissediyoruz. Zira onun bize getirdiği öylesine kazançlar vardır ki, bunları ancak Allah Rasûlü (sav) Efendimiz'in mübarek sözlerinden anlıyoruz.

“İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ, “Ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır,” buyurmuştur. ” (Buhârî, savm 4; Müslim, sıyâm 166.)

Sahuru bir başka, iftarı bir başkadır bu sofranın.

İki yıldır pek de garip kaldı ama bir daha ki seneye eski Ramazan’lardan lütfetsin Rabbimiz.

Başka ne olabilir bu sofrada? Evet, sadaka-i fıtır da var. Zaten zekâtların en çok verildiği aydır Ramazan.

Son on gününde yapılan itikâf ibadeti. Hz. Peygamber’in (sav) vefatlarına dek hep yaptıkları bir sünnetleri.

Ramazan'da yapılan bir umre, bir nafile hac sevabına denktir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Ramazan’da yapılan umre hacca eşittir ya da benimle hac etmiş gibidir, makbul bir haccın karşılığı ise cennettir.”  (Tirmizi, hac 90)

Yine onun yanı başında zorunlu değil ama isteyenler için bir ikram daha vardır. "Nedir acaba" diyeceksiniz belki de. Ne kaldı ki, diyebilirsiniz. Evet, o da bir mü'mine iftar ettirme…"Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlunun sevabından hiç bir eksilme olmaksızın aynı sevabı o da alır." (Tirmizi, savm 82)

 

KADRİ BOL GECE

Sofranın can alıcı noktasında onu aydınlatırcasına yanan bir kandil. Evet o, Kadir Gecesi. O, Kur'an hürmetine bizim için "bin aydan hayırlı" kılınmıştır. Onun kadrini bilenlere ne mutlu!

İşte bunun müjdesi:

"Doğrusu, Biz, Kur'an'ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir." (97 Kadir Sûresi)

Bu, ne güzel ve ne eşsiz bir sofraymış.

Ne mutlu ondan nasiplenenlere!

Ne mutlu onunla hayatını güzelleştirenlere!

Ne güzel sofradır bu!

 

SEVİNÇ GÜNLERİ

Hz. Peygamber (sav) Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicret ettikleri zaman orada gördükleri neş’e ve sürûr günlerini, “Bunlar nedir?” diye sorduktan sonra, “Bugünler bizim sevinç ve neş’e günlerimiz ya Rasûlallah!” demeleri üzerine Efendimiz’in (sav); “Allah (cc) size bunlardan daha hayırlı iki bayram günü vermiştir. Birisi Ramazan, diğeri de Kurban” diyerek müjdeledikleri bugünler, biz inananları büyük bir mutluluğa kavuşturuyor. Allah’a hamd ediyoruz ki böylesine eşsiz güzellik ve özellik arz eden bugünler, aynı zamanda dayanışmamıza da katkılar sağlıyor.

Dargınların barıştığı, soğuklukların sıcaklığa dönüştüğü, lokmaların paylaşıldığı bu manevi atmosfer gerçekten ne güzeldir. Bunu ancak iman lezzetini tadanlar bilir. Bunun dışında olanlar anlamaz. Bunun için ileri-geri konuşurlar. Eh, ne demeli! Allah hidayet versin. Acımak lazım onlara.

Saydığımız ve sayamadığımız nice katkıları olan bayramlarımız, bize asıl cennet hayatının bayramlarını hatırlatmalı. Ama oranın bayramı her gün, her an. Ya cehennem! Oranın da acısı ve hüznü her an. Rabbimiz bizleri korusun! Yatırımını şuursuzca yapan ve nereye gideceğini düşünmeyen ehl-i gafleti de uyandırsın. İnşallah bu gerçekleri kavramak hepimize nasip olur.

Bu duygu ve düşüncelerle Ramazan bayramınızı tebrik eder ve daha nice güzel bayramlara Ümmet-i Muhammed’in huzur ve başarıları içerisinde, virüsten kurtulmuş olarak kavuşturmasını Rabbimizden niyaz ederim.