Cânım kâri, kimse yaptığıyla kalmıyor. Başıboş bırakılmıyor ve hesap vermeden kalkamıyor bu dünya masasından. Yani kimsenin yanına kalmıyor ve bırakılmıyor yaptıkları. Ve şükür ki öyle. İnsan her ne kadar öyle zannetmese de ve öyle yaşamasa da mutlaka attığı her adımın dahi hesabını veriyor ya da verecek. Hani hep diyoruz ya bizim soramadığımız hesabı soracak, bizim alamadığımız intikamı alacak biri var diye. Evet var ve var olduğunu, hesabı sorduğunu görmek için de öyle çok fazla bir şeye ihtiyaç yok. Akıl olsa kafi aslında.

Bence insanlar ikiye ayrılır kâri. Ne rengine ne şekline ne doğduğu yere ne yaşadığı yere ne parasına ne mevkiine ne de bir başka şeye göre değil, inandığına göre ayrılır. Ve burada “inandığı” derken aslında bir dinden bahsetmeye çalışmıyorum. Ya da en azından tek bir din değil mevzu ettiğim. Ben Hakk’a inanan, insanlığı, merhameti bilen ve vicdanı olanlardan bahsediyorum. Böyle olmayanlar, yani merhameti olmayan, vicdanı körelmiş ve nefretten gayrısını bilmeyenler her dinde var. Ya da en azından kendilerinin o dine mensup olduğunu söylüyorlar. İşte tam da bunun için bahsettiğim herhangi bir din değil. Ve böyle bakınca insanları ikiye ayırmanın daha makul olduğunu düşünüyorum ben. Hak ve batıl… Milletlerde böyle ayrılır, devletler de böyle ayrılır. Bütün ayrım ve ayrılık burada başlar bence bunu ilk söyleyen de ben değilim. Zira bu misal en baştan beri, Hz. Âdem ve oğullarından beri vardı. Bilinen hikâye ve sen de biliyorsun zaten; Habil hakkı seçmişti ve Kabil batılı. Bilmem kaç bin yıl geçti üzerinden lakin çok şey değişmedi. Sonrakiler de aynını yaptı. Kimi Habil’in yolundan gitti kimi Kabil’in yolundan.

Öldürmek, zulmetmek, yok etmek ve dünyayı cehenneme çevirmekten başka bir maksadı olmayan insanlar da milletler de ve devletler de yok mu yani şimdi? Cevabını ben vereyim, var. Ama onların karşısında durup da zulme direnen, mazluma el açan, batıla karşı duran ve öldürmeyi değil yaşatmayı dert eden insanlar, milletler ve devletler de var. Ve muhakkak inanıyorum ve kabul ediyorum ki biz bu ikinci taifedeniz. Tam da bu sebeple devletimizle, milletimizle gurur duymak da hakkımız. Ve duymalıyız.

Şimdi elbette batıla karşı asırlarca her meydanda direnen ecdadın torunları olanlar yani bizler, elbette ve yine zulmün ve zalimin karşısında duracağız ve duruyoruz da. Mazlumun hakkını ve her bir gözyaşının hesabını soracağız ve soruyoruz da zaten.  Lakin gücümüzün yetmediği, ulaşamadığımız ve hesabını soramadığımız yerler de var.  İşte tam da orada hesap soranların en hayırlısı olan Allah, her bir mazlumun gözünden akan yaşın tek damlasının bile hesabını zalimden soracak ve soruyor. 

… 

Buna benzer cümleleri daha önce de kurduğumu biliyorum ve hatta benden önce, yıllar belki de asırlar önce birileri de buna benzer cümleler kurmuş ve aynı meseleyi dert edinmiştir. Lakin bir şey değişmedi hem de asırlardır değişmedi. Binlerce kilometre ötede de hemen burnumuzun dibinde de pisliğe batmış, bulanmış ya zulmü ya da zalimlere yardakçılık etmeyi bilen bir güruh var. Bir de biz varız…