Hucurât Suresi 10. Ayeti kerimede Rabbimiz (c.c), “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a (c.c) itaatsizlikten sakının ki, rahmetine mazhar olasınız” buyuruyor.

Kadim bir hukuk oluşturmuş Rabbimiz (c.c) ve burada güçlü bir emir var.

İki hidrojen ile bir oksijen birleşince su oluyor. Oksijen ve hidrojen saf olmasa, su oluşmaz.

Her insan da kendi iç bütünlüğünü sağlayıp sınırları içinde özgünlüğünü korursa, işte o zaman kendisi ile barışık olur ve dışarıya el uzatabilecek bir zemine kavuşur.

Yani ihtiyaçları zamanında ve dozunda giderilirse, bakışlarını kendi içinden dışarıya çevirebilir.

Yüce Yaratıcımıza İslâm’ ın adına uygun bir teslimiyet gerçekleştiğinde, seçenekler teke iner. “O ne diyorsa odur” noktasına gelinir.

Rabbimizin (c.c) bizden istediği her şey, olabildiğince bizi şekillendirmeye başlar.

Bizde kalıcı vasıflar haline gelen anlayışlar, bir ahlâka dönüşür ve hayatı güzelleştirir. İşte insana el uzatabilmek te bu cümledendir.

Elimizdekiler bizim değil, sadece geçici kullanım hakkına sahibiz. Allah (c.c) “Muhtaç olana ver, düşkün olana el uzat, o senin kardeşindir.

Verdikçe elindeki bereketlenecek ve çoğalacak” buyuruyor. Bu emir otomatik olarak çevremize bu gözle bakmamızı ve verdikçe insan olduğumuzu hissetmemizi sağlıyor.

El uzattıkça kimyamız değişiyor, eşyaya ve insana dair algılarımız ve inançlarımız daha düzgün ve sağlam oluyor.

Bir tiyatro sahnesinde gibiyiz

Her birimizin rollerimiz ve kostümlerimiz var.

Herkesin rolünü iyi oynaması, başkalarının da rollerini iyi oynamasına bağlı. Bu bir ekip oyunu. Rolümüzü ne kadar iyi oynarsak o kadar ödül alırız.

Sahnede hangi rolü oynadığımız çok önemli değil. Önemli olan bize takdir edilen oyunu elimizden geldiğince iyi oynayabilmemiz. Bilgiyle, içtenlikle ve gerçek gibi. Bize verilen roller, gerçek değil. Oyundan çıkınca gerçek hayata geçeriz.

İşte bu dünya hayatı da sanki bir geçiş istasyonu gibi. Ne yaptığımızdan ve nasıl davrandığımızdan gerçek hayatta sorguya çekileceğiz.

İnsan verdikçe çoğalır

Sevgiyi, umudu, hayat coşkusunu, bir dilim ekmeği, tebessümü vb. paylaştıkça bizdekiler çoğalır ve bu bizi pek çok yönden onarır, iyileştirir. Biz bir birimizle var oluruz.

Tutarsak güçlendirir ve bırakırsak zayıflatmış oluruz.

Karşımızdaki hangi durumda olursa olsun, Allah’ın (c.c) şerefli bir kulu ve bize “Size gönderdiğim Peygamberim nasıl yaşıyorsa öyle yaşa” diyerek, el uzatmamızı, korumamızı ve bunu da sadece Allah (c.c) için ve sıfır beklentiyle yapmamızı istiyor.

Bizden yansıyan fiillerin, Allah’ın (c.c) defterine kaydolmuş olması gerçek ödüldür.

O hayrın bize nasip olması ve bizi yapılandırması, bizdeki ahlâkın yerleşmesi anlamına gelir. Velhasıl, el uzatmak, bir sonuçtur ve dünyayı onaracak bir hamledir.