Fransızca kökenli olan “nostalji” kelimesi, geçmiş zamana duyulan özlem, memleket hasreti, eskiyi anma gibi anlamlara gelmektedir. Geçmiş günlerin güzelliklerine duyulan hasret, geçmiş güzel günlere sığınma ve geçmişle ilgili anlamlara gelmektedir.

Günümüzde eski dönemlere ait olan nesneler için kullanılsa da gerçek anlamı geçmişte meydana gelen olaylara özlem, sevgi demektir. Bir diğer anlamı ise memleket hasreti, sıla, baba evi özlemi demektir. Günümüzde yaygın olarak kullanılan nostalji kelimesi, konuşma dilinde nostarji olarak ifade edilse de TDK’nın sözlüğüne göre doğru kullanımı ‘nostalji’ şeklindedir.

17. yüzyılın sonlarına doğru İsviçreli askerlerde nedeni belirlenemeyen rahatsızlıklar görülmeye başlandı. Semptomları; yorgunluk, uykusuzluk, kalp ritim bozukluğu, hazımsızlık ve ateş olan hastalığın etkileri o denli büyüktü ki askerler görev yapamaz hale geliyordu. Johannes Hofer adlı bir tıp öğrencisi bu hastalığı araştırmaya karar verdi ve çok ilginç bir sonuca ulaştı; yaşananların nedeni fiziksel bir rahatsızlık değildi, askerlerin anavatanlarına duyduğu büyük özlem hastalanmalarına neden oluyordu. Johannes Hofer bu durumu eve dönüş anlamına gelen “nostos” ve acı veya özlem anlamına gelen “algos” kelimelerini birleştirerek “nostalji” olarak adlandırdı.

Göç olgusu dünyaya yayıldıkça, nostalji birçok grupta gözlemlendi; bir dönemin Yeşilçam filmlerine konu olan “sıla hasreti” kavramı, nostaljinin kültürümüzdeki yansıması oldu. 20. yüzyılın başlarında, uzun süre doğup büyüdüğü yerlerden uzak kalan herkesin nostaljiye yatkın olduğu konusundaki yargılar arttı. Bilim insanları artık bu durumun fiziksel bir rahatsızlık değil, depresyona benzer ruhsal bir durum olduğu konusunda hemfikirdi. Dönemin psikologları, nostaljinin çocukluk dönemini bırakma zorluklarını veya insanın fetal (cenin) haline geri dönme isteğini yansıttığını düşündüler.

Zaman içerisinde nostalji anlayışı iki önemli biçimde değişim yaşadı; anlamı vatan/sıla özleminden çıkıp genel bir geçmiş özlemine dönüşürken, kötü bir hastalık olduğu algısı yerini farklı, hoş bir tecrübeye bıraktı. Fransız yazar Marcel Proust, çocukluğundan beri yemediği madlen kurabiyeleri tatmanın yaşattığı güçlü ve sıcak duygulardan bahsediyordu. Annenizin veya büyükannenizin siz küçükken pişirdiği yemekleri tekrar yediğinizde tam olarak ne hissettiğinizi anımsıyor musunuz? Belki de her yemeğin güzellik kriteri olarak “Anneminki gibi” dememiz, Marcel Proust’un bahsettiği duygunun ta kendisidir.

Zamanla psikoloji biliminin salt teori olmaktan çıkıp daha dikkatli ve sistematik gözleme dönüşmesi nostalji hakkındaki fikirlerin değişmesinde büyük rol oynadı. Bilim insanları negatif semptomların birçoğunun nostalji nedeniyle gerçekleşmesinden ziyade nostaljiyle alakalı olduğunu fark ettiler. Nostalji yenilgi, mutsuzluk gibi hisleri de içeren karmaşık bir duygu olmasına rağmen insanları negatif bir ruh haline büründürmüyor. Aksine, kişilerin güzel anılarını, tecrübelerini, paylaşımlarını hatırlamalarını sağlayarak onları rahatlatıyor.

Geçmişe ya da hiç yaşamadığımız bir döneme dair duyduğumuz nostalji duygusu ilk başta hüznü çağrıştırsa da, aslında özgüveni destekliyor ve güçlü sosyal bağlar kurmaya yardımcı oluyor. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki nostalji, insanların kendilerine olan saygınlıklarını ve sosyal aitliklerini artırıyor, psikolojik gelişimi destekliyor ve daha merhametli olmalarını sağlıyor.

Yani, günümüzde nostaljinin ruhsal bir sıkıntı olmaktan ziyade, bu sıkıntıyla baş etmek için güçlendirici bir rol olduğu artık bilimsel olarak da kabul edilen bir gerçek. Nostalji zaman zaman acı verici olsa bile, korkularla mücadele etmek, bir amaç doğrultusunda ilerlemek, diğer insanlarla ve olaylarla bağlantı kurmak gibi yöntemlerde kullanılabilecek güçlü bir kaynak.

Nostalji yatkın olmayı olumsuz bir hal demek doğru değildir. Aksine, yapılan bilimsel çalışmalarda ki genel kanaat nostalji hissi güçlü olan insanların özgüvenlerinin daha yüksek olduğu ve çevreleriyle daha güçlü sosyal bağlar kurduğu ve nostaljinin “anlam sağlayan bir kaynak” olduğu konusunda hemfikir. Geçmişimizdeki güzel an ve duygularla hafızamızı doldurduğumuzda, “iyi anlara” ihtiyaç duymamız halinde bir nevi bu depoyu kullanabiliyoruz.(Nostalji,www.psychologies.com.tr)

Geçmişe ait güzel anıları hatırladıkça tebessüm ederek mutlu oluyoruz. Yarın da bugün geçmiş olacak. Tıpkı bugün dünün geçmiş olduğu gibi. Yarın bugüne ait olanlarla mutlu olabilmek için "şimdi" elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıyız. Güzel bir geleceğin yolunu "şimdi" tek tek koyacağımız taşlarla döşeyeceğiz. Bizi ve sevdiklerimizi mutlu ettirecek her “an/ı” çok kıymetlidir. Sahip olduklarımızla “an/ı” yaşama imkânımız varken doya doya yaşayarak güçlü anılar biriktirebiliriz.