Geçtiğimiz hafta ilgiyle ve sevgiyle takip ettiğim Yazar Cihan Aktaş’ı bir şey rica etmek için aramıştım. Çok değerli ve verimli bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Bu görüşmede hafızama öyle bir şey kazındı ki etkisi hala sürmekte…

Sosyal medyada ya da kendi çevresinde daha çok reaksiyon  almak için uç söylemlerde bulunan, itidalli olmayan ve üretimi değil anlık tüketim mezesi olmayı seçen bir grup olduğunu belirtip dert yandım Cihan Hanım’a. Cihan Aktaş’ın durduğu yer beni çok etkiledi ve kültürel perspektifimizin ekseni açısından doğru yeri işaret ediyordu. Özetle şunları söyledi:  “80 ve 90’larda, 2000’lerde de medyanın, yayın dünyasının içindeydim. Dillerde dolaşan nice şiar yalan oldu, çok güvenilen çeşitli söylemler de öyle; elden ele dolaşan bazı kitaplar, dergiler vardı ki adını hatırlamıyor insanlar şimdi. Elbette kalıcı metinler, sürekliliğini koruyan çalışmalar da var.  Ra’d Suresinde, akan suyun üzerindeki köpüğün geçiciliği ve faydasızlığı konu edilir.  Hep kalıcı bir niteliği olan çalışmaları hedeflemek gerekir, anlık, geçici, kalabalıkları bir süreliğine oyalayan söylem ve faaliyetleri değil.” 

Ra’d Suresi 17. Ayetin mealinde şöyle buyurulur: “O, gökten su indirdi; su, vadiler dolusunca sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan köpüğü taşıyıp götürdü. Yaktıkları ateşin üzerine koyup eriterek süs eşyası veya alet yapmak istedikleri madenlerden de üste böyle köpük çıkar. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider; insanlara fayda veren şeye gelince, o dünya durdukça durur. İşte Allah böyle misaller getirir.”

Birkaç gün sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yurt dışındaki turistlere yönelik “aşılandım” temalı videosunu gördük. Yanlış bir strateji uygulandığını ve ülkemizi aşağılayıcı tonda bir video olduğunu düşünüyorum. Kovid 19 pandemisinin ekonomimizde açtığı derin yaralar turizm aracılığıyla sarılmak isteniyor olabilir. Fakat bunun uygulanış biçimi turizm ve reklamcılık alanı bakımından çok kötü. İşin en kötü ve kökten çözülmesi gereken kısmı da turizmin kültürle yan yana konularak bir ülke stratejisi ortaya konulması.

Kültür, toplumların yüzyıllar boyunca yaşadığı maddi ve manevi değerler bütününü açık bir havzada sağlıklı bir şekilde gürül gürül akıtabilmesidir. Kültür, o kadar hassas bir meseledir ki tüm ideolojik saplantılardan bağımsız bir şekilde yürütülmek zorundadır. Kültür, kısa vadede maddi olarak kazandırmayabilir ama uzun vadede bizden iki yüz sene sonra yaşayacak torunların mirasını koruma ve değer katma olgusudur.

Yani kültür suyun üzerindeki köpük değildir! Akan nehrin ta kendisidir. Turizmin elbette kültürle ilişkisi vardır. Fakat iki olgunun bir arada olması ve gelecek tasavvurlarının bu olgular çerçevesinde gelişmesi eşyanın tabiatına aykırıdır.

Bir şehre yapılan turistik ziyaretin artırılması ve döviz akışının hızlanmasını sağlamak için ekonomik kaygıları güden turizmciler için kültürel değerlerin korunması ve “derinlik” meselesi çok arka planlarda kalmaktadır.

Ülkemizin klasik müziğine, plastik sanatlarına ya da tiyatrosuna dair bir çalıştayın yapılıp kararların alınması ve uygulanmasının sonuçları bazen yarım asır sonra alınmaktadır. Turizmde ise 4 ay sonra gelen yanlış sonuçlar değerlendirilip çözümler sunulmaktadır. Turizmde yatırımların karşılığının olup olmadığını istatiksel olarak anında görebilirsiniz. Yaşayan bir minyatür müzesinin kazandırdıklarını aylar sonra sunuyor olmak kültür kelimesinin köküne ve muhtevasına aykırıdır. Kültür metaların pazarlanmadığı, değer üretiminin güdüldüğü bir alanken turizm sadece köpüktür. Ya para kazandırır ya da kaybettirir.

Danışma ve yönetim kadrolarında sanatçıların söz sahibi olduğu ve yüzyıllar sonrasının Türkiye’sine ışık olabilecek bir Kültür bakanlığı hemen şimdi kurulmazsa ne zaman?