Hayat farklı dönem ve durakları olan bir yolculuktur.

Dünya bu yolculukta yürünen yoldur.

İnsan ise bu yola ve yolculuğa revan olmuş garip bir yolcudur.

Bu yolculuğun çocukluk, gençlik, yaşlılık gibi durakları vardır.

Ömrümüz yeterse, bu durakları geçerek akar gider hayatımız.

Ve ölümle birlikte dünya hayatına veda ederiz.

Daha önce yoktuk, var edildik.

Şimdi varız, yarın yok olacağız.

Ve yok olduktan, öldükten sonra tekrar dirileceğiz.

Bu sebepledir ki, insanın dünyadaki varlığını özetleyen en güzel cümledir; "Bir varmış, bir yokmuş."

Masalların giriş cümlesi olarak bildiğimiz söz aslında hayatın ta kendisiymiş.

Öldükten sonra nasıl diriltileceğini anlamayan insan nasıl yaratıldığına, nasıl var edildiğine bakmaz mı?

Yaratılışı anlamayan, var edilişin arkasındaki muhteşemliği görmeyen, ölümden sonraki dirilişi anlamaması normaldir.

Kimler geldi geçti bu fani dünyadan.

Gelip de kalan, geçip gitmeyen var mı?

Kimler uğrayıp yoluna devam etti.

Uğrayıp da yoluna devam etmeyen var mı?

Kimler yaşadı ve sonra dünya hayatına veda etti.

Yaşayıp da ölmeyen var mı?

Ölüm unutulmaması gereken bir hadisedir.

İnsan unutkan bir varlıktır.

Aslında biraz da unuttuğu kadar yaşar, yaşama tutunur.

İnsan yaşadıklarını hiç unutamasa yaşayamazdı.

Unutulmaması gerekenleri tamamen unutmak da işten değil.

Dünya hayatı bir mıknatıs gibi kendisine çeker, cazibesi ile insanı büyüler, lezzetleri ile insana unutmaması gerekenleri unutturur.

İnsan bu durumda hatırlanması gerekenleri hatırlayacak hatırlatıcılar ihdas etmelidir.

Ölüm doğumla birlikte yazılmış.

Her doğan ölümü mutlaka yaşayacaktır.

Her ne kadar unutsak, görmezden gelsek de, hayatın en değişmez gerçeklerinden biridir faniliğimiz, geçici ve ölümlü oluşumuz.

Ölümlü olup da ölümsüzmüş gibi yaşamak, geçici olup da kalıcıymış gibi davranmak, yolcu olup da mukimmiş gibi hareket etmek insanoğlunun en büyük yanılgısıdır.

Bu yanılgı muhatabını dünya hayatının lezzetlerine dalıp gitmesine sebep olur.

En büyük felaket, insanın yolda olduğunu, yolcu olduğunu unutmasıdır.

Ölümlü olan insanı ölümsüz kılan, ne kadar yaşadığına değil, geride ne bıraktığına bağlıdır.

İnsanoğlu kendisini bekleyeceği bir akıbete doğru hızla ilerliyor.

Bu, eline, diline ve yüreğine iyilik bulaştıranların kurtulacağı, kötülükle hemhal olanların mahvolacağı bir akıbet.