Beyaz perde yerine gözlerimizi dijital perdenin mekanik büyüsü süslüyor bu günlerde. Farklı dijital platformlarda dizi ve filmler yayınlanıyor. Duyurusu, bütçesi, kadrosu ve içeriğiyle Blu TV’nin Yeşilçam dizisi de son zamanlarda yayınlanan ve ses getiren dijital platform işi oldu.

Yeşilçam dizisinde bu kez başka bir açıdan bakılıyor. Kameranın arkasında olup bitenlere mercek tutuluyor. Film yapma arzusu ile her türlü zorluğun üstesinden gelen prodüktör Semih Ateş’in yaşadığı olayları ve etrafında dönenlere odaklanıyoruz.

Yönetmenliğini Çağan Irmak’ın üstlendiği Yeşilçam, Blu Tv’nin en yüksek bütçeli yapımlarından. Başrollerde Çağatay Ulusoy, Selin Şekerci, Afra Saraçoğlu, Yetkin Dikinciler, Altan Erkekli yer alıyor. Senaristler Volkan Sümbül ve Levent Cantek, görüntü yönetmeni ise Gökhan Tiryaki... 

Birkaç hafta önce dizinin 1. bölümünü izlemiştim. İzlediğim bölümden sonra içim biraz burkulmuştu. Daha sıcak bir dizi bekliyordum. Belki de senaryoya ve ışık tutulmak istenen noktaya yakışan da dizinin anlatılarıydı. Bir süre 2. Bölümüne geçmemiştim. Daha sonra çok değerli yönetmen abim Nazif Tunç’un atmış olduğu şu tweeti gördüm.

“Kasıtlı, önyargılı ve cahil kalemlerin Blu TV - Yeşilçam dizisinde MTTB mensubu gençlere ve milli sinemacılara hezeyana varan iftiraları çok sapkın. Sarhoş kusmukları kadar kokuşmuş ve iğrenç. Bu dizinin yapımcıları 'milli' olmayı girip çıktıkları kötü yerlerle karıştırmışlar.”

Bunun üzerine diğer bölümleri daha dikkatli şekilde izlemeye başladım. Maalesef azınlıklar konusunda yıllar önce yanlış politikalar uygulanmış ve bazı acılar yaşanmış olabilir. Fakat bizler 6-7 Eylül olaylarından ibaret bir toplum değiliz. Yönetmenin vizöründen baktığımızda filmin içerisinde bu olayları ve gayrimüslimlere uygulanan politikaları izliyoruz. 1960’lı yılları izlerken 1955’teki 6-7 Eylül olaylarına odaklanıyoruz. Bu yaşananlardan günahkar bir toplum ve günahkar ideolojik gruplar çıkarıp sıyrılmak son derece yanlı ve yanlış bir tutum olur.

Tüm bunların yanında dizide muhafazakar bir siyasetçi olan İzzet karakterinin (iğrenç bir iç dünya çizilmiş) tepeden inme bir üslupla Milli Sinema yapılması talimatını izliyoruz. Sol ideolojiyle çekilen filmlere engel olmak isteyenler mutlaka olmuş olabilir. Fakat Milli Sinema gibi tabandan yayılan ve imkansızlıklar içerisinde büyüyen bir akıma iğrenç karakterde siyasetçilerin finansör olduğu yaftası işi senaryo olmaktan çıkarıyor ve propagandaya dönüştürüyor.

Dizide sağcılar kaba ve şiddetten beslenen sloganist tipler. Solcular ise son derece kibar fikirleriyle hapis yatan kader mahkumları olarak resmedilmiş. Bu durum başka bir filmde tam tersi şekilde resmedilse ona da karşı çıkarım ve hep birlikte çıkalım!

Tarihsel bir geçmişi olan Rahmetli Yücel Çakmaklı’nın kurucusu olduğu Milli Sinema akımının böyle bir ithamla yargılanması son derece mide bulandırıcı. O yıllarda milli unsurları içerisinde barındıran hangi filmler çekilebilmişti? Bizi bize anlatan kaç milli film çekilebildi? Hatta kaç kez filmlerimizde milli unsur kullanılabildi? Milli Sinema’yı bırakın Ulusal sinema dediğimiz yerli unsurların ağır bastığı filmlere ne kadar müsaade ediliyordu?

Tüm bunlar yoksa ve yalnızca Milli Sinema meselesi bir çatışma unsuru olarak oluşturulmuşsa bu hak mıdır?

Türkiye sineması adına bu kadar emek verilmiş ve yeni dönemde büyük büyük paralar harcayarak bu dizi çekilmiş. En azından bu itham üzerinizde kalmasın! Bir özür ya da açıklama borçlusunuz.