Filistin direnişinin İsrail’e karşı kazandığı zafer Netanyahu’nun Körfez’deki müttefiklerini fena halde rahatsız etti.

Savaş boyunca Filistin halkına destek verilmemesi için sosyal medyada “sıfır sempati” sloganıyla ve “Filistin bizim davamız değil” diyerek propaganda yürütenler ateşkes ilan edince ortada kazanılmış bir zafer olmadığını iddia etmeye başladılar.

Direniş yanlıları sokaklarda tekbir sesleriyle coşup sevindikçe onlar üzüldü.

Gazze’de birçok binanın yerle bir olduğuna ve onlarca masum insanın hayatını kaybettiğine işaret ederek, “Bunun neresi zafer?” dediler.

Öncelikle bir noktanın altını çizmek gerek.

Zafer ve hezimet her zaman can kayıpları kıyaslanarak ölçülmez.

Savaşan tarafların hedeflerine ulaşıp ulaşmadıklarına da bakılır.

Cezayir halkı bir milyondan fazla şehit vermiştir fakat Fransız işgalinden kurtulmayı başarmıştır.

Son savaşta İsrail ordusunun yenildiğini İsrailliler de itiraf ediyor.

Gözden kaçırılmaması gereken ikinci bir önemli nokta ise savaşın sebebiyle alakalı.

Filistin direnişini İsrail’e füze atarak savaşı başlatmakla itham edenler, sanki kendileri Şeyh Cerrah Mahallesi’ni ve Mescid-i Aksa’yı korumak için bir şeyler yapmışlar da İzzeddin el-Kassam Tugayları onlara “Siz durun, karışmayın, biz bunu fırsat bilip bir savaş başlatalım” demiş gibi konuşuyorlar.

Gazze Şeridi’nde onlarca masum insan hayatını kaybettiyse bu - ne yazık ki – bizim acizliğimizden; İslam ümmeti Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı koruyamadığı, işgalcilerin ihlallerini engelleyemediği için oldu.

Filistin direnişinin zaferine vicdan ve insaf sahibi herkes sevinirken Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan neden üzüldü?

Bu sorunun cevabı birkaç şıktan oluşuyor.

Öncelikle yakın ilişkiler kurmak için can attıkları ve şemsiyesi altına girdikleri İsrail’in kendisini dahi koruyamadığı ortaya çıktı.

Arap sokağının “ihanet” saydığı normalleşme anlaşmalarının “Filistin halkının yararına” olduğunu öne sürüyorlardı fakat işgalcilerin ihlalleri ve katliamları karşısında kıllarını dahi kıpırdatmadılar.

İsrail’in bölgenin bir gerçeği olduğunu ve asla yenilmeyeceğini, bu nedenle “işgali sona erdirme rüyasıyla yaşamak yerine gerçekleri kabullenip İsrail’le birlikte barış içinde yaşamanın yollarını aramak gerektiğini” söylüyorlardı.

Gazze Şeridi’ndeki bir avuç mücahidin ablukaya ve oldukça kısıtlı imkânlarına rağmen işgal ordusu karşısında gösterdiği direniş onların bu tezini çöpe attı.

Daha da ötesi, tarafsız gibi görünmelerine rağmen gönülleri İsrail’in kazanmasından yanaydı.

Filistin direnişinin yenilmesini, işgal ordusunun Hamas’ı ezip geçmesini istiyorlardı.

Beklentileri gerçekleşmedi ve bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar.

Filistin direnişini destekleyen ve zaferine sevinenlerin büyük çoğunluğunun Arap Baharı yanlısı ve Hamas’ın Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olduğunu da unutmamak gerek.

Cuma günü Mescid-i Aksa’nın avlusunda “eş-Şaab yurîd iskâte’r-Reîs” (Halk Başkan’ı devirmek istiyor) sloganıyla Mahmud Abbas protesto edildi.

Cemaat, hutbede Gazze’den ve şehitlerden hiç bahsetmeyip Abbas’ı öven müftünün Cuma namazını kıldırmasına izin vermedi.

Filistin direnişi artık Abbas’ı ve yakın çevresini muhatap almamalı.