Bayramda Filistin dramı canımızı yaktı, yüreğimizi burktu. İnsanların yerlerinden, yurtlarından, canlarından oluşunu canlı yayınlardan izledik. Çoğumuz yaşanan acılara sanal tepkiler verdik ama şükürler olsun ki tepkiler sanalla kalmadı. Vicdan sahibi her dinden ve ırktan insan bu dram karşısında tek vücut oldu, sokaklara döküldü. Televizyonlar, haber bültenlerinin dışında da konunun tartışıldığı en önemli mecra oldu. Batı medyasının konuyu nasıl maniple ettiğine bir kez daha şahit olduk.  Bu vesileyle Filistin üzerine yazılan kitaplar, filmler gündeme geldi. Sosyal medya üzerinden çok sayıda kurum da programlar yaparak meseleyi diri tuttu.

Sosyal medya üzerinden yayın yapan iki güzide kurumu bugün sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi ve Mavera Vakfı. Yazarlar Birliği İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı her akşam konuyla ilgili bir kişiyi yayına alarak “Kudüs Nöbeti” tutuyor. Mavera Vakfı uzun zamandır Mavera Televizyonu adıyla haftanın her günü çok başarılı programlara imza atıyor. Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Koca’ya ve Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Kara’ya çok teşekkür ediyorum. Bu güzel adamların şahsında yapılan kıymetli çalışmalara destek veren hamiyetli elleri tebrik ediyorum.

Filistin üzerine televizyon programları, belgeseller yaptım. Uzun yıllar El Cezire televizyonunun belgesel festivallerine katıldım. O festivallerde Filistinli yönetmenlerin yaptığı çok kaliteli belgeseller seyrettim. Maalesef o belgesellerin çoğunluğu Türk seyircisiyle buluşamadı. El Cezire’de festivali durdurdu. Buradan kanal yetkililerine seslenmek istiyorum: “Bu başarılı festivali yeniden başlatın lütfen”. Bilal Arıoğlu sosyal medyadan “Filistin’e Veda” isimli 1995 yapımı çok kaliteli bir film olduğunu ve mutlaka izlenmesi gerektiğini paylaştı. İranlı yönetmen Seyfullah Dad’ın yönettiği 2 saat 25 dakikalık film, Filistin dramını bütün cepheleriyle müthiş bir olay örgüsü ve kurgu eşliğinde işlemiş. Benim gibi daha önce izleme fırsatı bulamayanlar için internette filme ulaşılabiliyor. Mutlaka izleyin.

2011 yılında Fransa’nın Cannes Film Festivali’nde galası yapılan “Türk Pasaportu” belgeselinin galasına katılmıştım. Belgeselde II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın farklı ülkelerinde görev yapan 19 diplomatın 1900 Yahudiyi nasıl soykırımdan kurtardıkları anlatılıyor. Yani sadece Yahudileri İspanyol engizisyonundan kurtarmamışız her zaman olduğu gibi mazlumların hep yanında olmuşuz. Bilmem bu hatıralar İsrail devletinin yöneticilerine bir şey hatırlatıyor mu? Ehli vicdan sahibi Yahudilerin bu iyilikleri kadirşinaslıkla andıklarına şahit oldum.

Mavera Vakfı, Doğu Türkistan için de özel bir program yaptı. Gazeteci- Yazar Fatma Gülşen Koçak’ın yönettiği programda Doğu Türkistanlı katılımcılar yaşananları anlattılar. Filistin’de olanlara dünya şahit olurken kapalı kutu Doğu Türkistan’da ne olduğunu bir türlü net olarak öğrenemiyoruz. Katılımcıların kısıtlı imkânlarla elde ettikleri ve dünya kamuoyuna yansıyan bilgilere göre 8 milyon insanın beyin yıkama kamplarında eziyete tabi tutulduğunu, 2 milyon 500 bin insanın ise Çin içlerine götürülerek köle olarak çalıştırıldıklarını ifade ettiler. İşin acı tarafı Çin’in propaganda yöntemleriyle atağa geçerek gerçekleri maskeleme çalışması. Çinliler bunun için bir belgesel de çekmişler. Ve maalesef bu kampanyaları destekleyen grupların ülkemizde var olması insanı üzdüğü kadar kızdırıyor da.