Sanırım dünyanın sonuna geldik.

Yalan söyleyerek para kazanılır mı? Evet kazananlar var. Yalan söylemeyi meslek edinmişler.

Hele de bunlardan bir tanesi var ki yalanın katmerlisini hiç yüzü kızarmadan ifade edebiliyor. 80 yaşına gelmiş ve bu yaşına kadar “yalan ve iftira” üzerine kurulu istikrarlı bir kariyeri mevcut.

İsmi tahmin etmişsinizdir belki. Emin Çölaşan!

Bu zat ben çocuktum, gazetede yazardı. O dönem Başbakan Turgut Özal için kitap bile çıkardı. Seviyesiz üslubu sol kesimden alkış aldı, almaya da devam ediyor.

Sonra ben üniversite çağına geldim, sözde gazeteci yine yazardı. O dönemde Başbakan Necmettin Erbakan için olmadık hakaretleri hayasızca dillendirdi. Kindar, saldırgan ve basit üslubu ne yazık ki bir kesimi mutlu ediyordu. 28 Şubat sürecinde çok postal yalayıcılığı yapmış, kalemini demokrasinin ve milletin aleyhinde kullanmıştır. Üstelik darbesever gazetecinin ilk vukuatı değil bu, kendisini 80 Darbesi’nden de bilen bilir.

Ve bugün bu şahıs hala yazar. “Yalan”ı hayat tarzı olarak benimsemiş zat, pek zahmetsiz gazeteciliğine devam ediyor. Son yirmi yıldır Recep Tayyip Erdoğan hakkında tezvirat üretmek, mesleği olmuş. İşi, kendine göre eğlenceli olsa gerek. Sonuçta etik, mesleki ahlak, hakikat arayışı gibi kaygılarınız yoksa… Anladınız siz. “Duayen yazar” Sözcü, Sol, Cumhuriyet gibi gazetelerden gördüğü haberleri şöyle kafasında atıp tuttuktan sonra kurguyla birlikte öykü yazar gibi yorumlamakta. Öyle araştırmak, gerçeğin peşinden koşmak falan bunlar gereksiz şeyler… (!) Kafa konforunu neden bozsun ki? Gençliğinde yapmış mıydı ki, şimdi farklı bir beklentiye girelim. İsim belli, tarzı belli.

***

Benim yazı tarzımı bilen okuyucularım için sürpriz bir yazı kaleme aldığımın farkındayım.

Normal şartlarda kişilerle işim olmaz. Yazılarımda fikirlerle, olaylarla ve olgularla çarpışırım. Fakat bu zat, şahsımın moderatörlüğünü yaptığı bir televizyon programı için yalan ve iftira içeren bir yazı yazdı. Bu nedenle cevap vermek şart oldu.

Mevzuyu bilmeyenler için açayım.

Geçtiğimiz Salı günü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan TRT ortak yayınında konuğumuz oldu. İki saat süren yayının içeriği çok doluydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iç siyasetten dış politikaya, terörle mücadeleden pandemiye kadar çok özel açıklamalarda bulundu ve bazı müjdeler verdi. Yayın çok izlendi ve geri dönüşler mükemmeldi. Bir parantez açarak ifade edeyim ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkımız tarafından ne kadar çok sevildiğine bu yayın vesilesiyle bir kez daha şahit oldum. Sosyal medyam Cumhurbaşkanımıza yönelik sevgi ve hürmet ifadesi içeren sayısız mesajla dolu.

Sözde gazeteciye geri dönersek; anlaşılan Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarında aradığını bulamamış olsa gerek bu defa daha “kreatif” bir kurgu yapmayı uygun görmüş.

Çölaşan’a göre yayın canlı değildi. İddiası; röportaj bant kayıt olarak yapılmış, TRT’de ilan edildiği gibi gece 22.30’da değil, sabah saatlerinde kayda alınmış, Erdoğan beğenmediği soruları kestirmiş, gafları sildirmiş vs. Ekranda Erdoğan’ın arkasındaki saatin 9’u beş geçiyor olması ve pencereden “sızan” ışık huzmeleri de sözde yazarın sözde kanıtları… Hezeyanlar yaşla alakalı değil kıymetli okuyucularım. Yalan, alışkanlığın ötesinde yaşam biçimi niteliğinde. Alıcısı da var. Yıllardır buradan ekmek yemiş…

Biz şahsı geçelim, hakikate bakalım.

Yayın TRT’de canlı olarak yapılmıştır. Yayın öncesi ve sonrası şahsi telefonumla çektiğim fotoğrafları, fotoğrafın üzerindeki konum ve saatle birlikte Twitter hesabımda paylaştım. Mekan ve saat net olarak ortada. Sözde yazarın yalanı en kestirme yoldan bu şekilde çöp olmuştur. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkasında bulunan saat Çankaya Köşkü’nün sembolik eşyalarından biridir ve Atatürk’ün ölüm saatinde durdurulmuş tarihi bir mesaj içermektedir.

Penceredeki ışık huzmelerine gelirsek; açık olan kısımda zaten zifiri karanlık görülmektedir. Perdelere yansıyan ışık ise köşkün dışından yansıtılan set ışığından ibarettir.

Sözcü Gazetesinde kendi çalıp kendi oynayan yazarlara laf yetiştirecek değilim ama bu defa affetmedim!

Peki burada amaç ne? Yapılan sadece emeksiz ve ucuz gazetecilik değil.

Amaç; yalan yazı üzerinden bir algıyı topluma aşılamak. Mesaj şu; Bakın Erdoğan nasıl da baskıcı. Gazetecileri konuşturmuyor. Gazetecilere soru sordurmuyor, susturuyor. Beğenmediği soruları yayından kestiriyor falan… Bunlar yalan biz gerçeği aktaralım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sayısız icraatı, halkının ona teveccühü, tevazusu, inancı, mücadelesi, yaşam biçimi, ailesi kısacası her şeyi bu sözde gazeteciler için problemdir. Buradaki dert; bir küçük mutlu azınlığın elde ettiği refah artık halk tarafından da paylaşılıyor. Sıkıntıları bundan. İstiyorlar ki halk, yerinde saysın, büyümesin, yükselmesin. Halkı temsil eden her şeye, halkın mücadelesini veren herkese düşmanlar. Şimdi hedeflerinde Tayyip Erdoğan bulunmakta.

Size söylüyorum, burjuva artıkları! Boşuna çirkefleşmeyin.

Halkımız yalanın da gerçeğin de farkında.

İşte o nedenle vatandaş, elitleri değil halkın çocuğunu Reis-i Cumhur olarak seçmekte.

Bu çekişme burada bitmez.

Sorun değil. Hakikatin safında! Son nefese kadar!