Sürekli birine benzeme dürtüsü meşgul ediyor çoğu insanın içini. Ben kimim sorusu yerine, ben neden onlar gibi değilim sorgusu başlıyor. Yani imkânlara isyan.

Başkası olmayı marifet sayanlar, alıntı hayatları yaşamak için çabalıyorlar.

Dizi kahramanları, film yıldızları, klipler taklit ediliyor. Sonrası iç uyuşmazlık, kendini ve çevresini yargılama. Tükeniş.

Özenti virüsü ucuz yaşamı, şahane yaşam diye yutturmakta. Taklitçilik moda olmuş…

Gösteriş için birçok değerden vaz geçmek zorunda kalanlar, kendilerinden taviz verenler sağlıksız iletişimlerin bir parçası olurlar.

Özenti illeti ile kendini aldatan insan, başka bir boyuta geçmiştir. O dünyada ‘insanlık’ kelimesinin karşılığı farklıdır. Ne kadar bağırırsak bağıralım, sesimizi duyuramayız onlara…

Çünkü  dil ve kalp ayrılığı olan insanlar; birbirini duyamaz, anlayamazlar..

 Neredeyse kendi olmayı, kendine ihanet sayan zihniyet;  başkalarını taklit ettikçe yükseleceğini sanır.  Özünden kopan, sefilleşir.

Ve bir defa alçaldı mı insan kolay kolay kendine gelemez. İç uyuşukluk beyin kontrolünü yok eder.

“İnsanda en ender rastlanan şey, kendine ait bir davranıştır” der, Emerson.

Biz başkalarına benzemeyi hep bir meziyet olarak gördük. Özenti illeti, küçültür diyemedik!

Makam ve para sevdası önce kıyafetleri sonra davranışları ve konuşmaları değiştirir diyenlerin,  ruhunu kaybetmesi normal değil mi?

Evet, asaletin olmadığı yerde  her şey normal gelir insana…

Kendini eğip bükmeyen insanlar yok mu? Tabii ki var. Kültüründen ödün vermeyen, gösteriş zehriyle zehirlenmeyen, özenti nedir bilmeyen sade ve asil yaşayanlar. Onlar bizim kültürümüzün yapı taşlarıdır.

Çağın bozamadığı insan olmak, şeref üzerine yaşamak onurlu bir davranıştır!

Çocukluğumda sorduğum bir sorunun cevabı hala kulaklarımda yankılanmakta. Maddi durumu çok çok iyi olan bir yakınıma neden böyle giyiniyorsun dediğimde, şu cevabı verdi: “Ben böyle pazen ve basma eteğimle rahat ediyorum, üzerimdeki temiz mi temiz. Ah kızım, çocukluğumda bunları da bulamıyordum. İnsan kendini zorlamamalı değişeceğim diye.”

Eskiler önce giyeceği kıyafete temiz olsun gözüyle bakardı. Bugünün zihniyeti o temiz oluşu anlamaya çok uzak…

Gençlerimiz dizi kıyafetlerini örnek almakta. Yapmacıklık, gülünç duruma düşürür. Özenti tanrısı ile yönetilmek, güçsüzlüktür. Ne zaman kendine gelecek bu insanlık. Bu kültürel yozlaşma ile savaşmamız gerek…  

“Kendine özgü ol!” der, Osho. Taklitçilik, başkasının gölgesinde yaşamayı kabul ediştir. Uşaklıktır.

Özentiyi kabul edenler, aşağılanmayı da kabul ederler. Kölelik  bu noktada başlar, iç değerlerin dışlandığı yerde.

Özentiye meyilli olanlar, güç ve emekle hareket edemezler. Onlar yönlendirilmeye muhtaçtırlar.

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor Pablo Neruda: “İnsanlarla yüz yüze konuşarak her sorunu halledebilirsin; ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin.”

Kalbinize emanetsiniz…