Dünyanın gidişatında bir değişiklik olmasa da içinde yaşayan insanlar için hayatın hızlandığını söylemek yanlış olmaz. Tabiatın işleyişine müdahale yetkisini kendinde gören insan hem dünyanın hem de içinde yaşayanların canına okumayı sürdürüyor. Daha açık söylemek gerekirse insanoğlu yeryüzünde fesat çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Buradan bir genelleme yaparak bütün insanların “fitne-fücur” içinde olduğunu söylemek doğru değil. Ancak iyilerin çoğunlukta olmadığını, toplumlara hâkim olanların “hınç ve hırs” içinde yaklaşım sergilediklerine şahit oluyoruz. Kitle imha silahları için harcanan paralar yoksulluk ve hastalıklar için harcansa nasıl güzel bir dünyada yaşayacağımızı tahmin bile edemiyorum.

Âşık Veysel’in söylediği gibi “koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa…” Bırakın koyunun kurt ile beraber gezmesini aynı soydan Âdem’in çocukları kendi kazdığı kuyuya hem kendini hem de hemcinslerini gömmekten geri durmuyor. “Niçin bunu yapıyorsunuz?” dediğinizde bahaneler hazır; onlar “zararlı”, “bizden değil” falan ırktan, filan dinden, şu ideolojiden, bu mezhepten diyerek kendini kandırmaya, adeta katil olmak için inancını, milliyetini alet etmeyi marifet sayıyor.  Peki, senin öteki ve yok edilmesi gereken dediğin insanların inançları, ırkları onları yok etmek için yeterli sebep olabilir mi? Bu nasıl bir şeytani düşüncedir! Bu nasıl kendini aldatmadır. Sözde çağdaş medeniyetin temsilcileri daha çok katliam yaparak böylece “medeniyet” seviyelerini mi yükseltmiş oluyorlar!

Diyeceksiniz ki bu cümleleri kimler için söylüyorsunuz? Herkes için söylüyorum; insan ve çevre katliamı yapmayan ideoloji, din ve ırk var mı? Şunlar yapmaz diyeceğiniz bir topluluktan, toplumdan ya da milletten söz edebilir miyiz? Milletlerin ana metinlerinde öldürme ve yok etme yazıyorsa bununla mücadele etmek bütün insanlığın sorunudur. Genellikle metinler adaletten, haktan ve hukuktan söz ederken uygulamada bambaşka bir durumla karşı karşıya kalmaktayız. Sadece kendini ve dar çevresini haklı çıkaran sürekli “düşman üretme makinesine” dönüşen bir dünyada iyiliğin yol bulması oldukça zor oluyor.

İnsanın yeryüzünde azgınlığı sadece hem cinslerine zarar vermekle kalmıyor yaşayan bütün canlılara ve tabiata da büyük zarar veriyor. Yeryüzünde insanın dışında hiçbir canlının küresel manada karışıklık çıkarma kudreti yoktur. Dağların bile üstlenmediği sorumluluğu almaya can atan, canlılar içinde doğumundan kendi kendine yetebilme gücüne en uzun sürede ulaşan insanın imtihanı da budur. Bütün canlılar gibi özünde su ve toprak olsa da hiçbir canlı insana benzemez, o “eşrefi mahlûkat” olarak yaratılmış sonra “esfele sêfilîne” indirilmiştir. İnsanın eşrefi mahlûkat olarak kalması için çaba sarf etmesi gerekir.

Yeryüzü ile savaşmak yerine onunla barışık olmayı seçersek daha iyi bir dünyada yaşarız. Dünyanın nimetlerinin bütün insanlığı fazlasıyla besleyecek miktarda olduğunu unutmayalım. Aç gözlülükten, tamahtan, kibirden uzak olarak canımız dâhil yeryüzünde her şeyin korunması ve kıymetinin bilinmesi gereken bir emanet olduğu bilinciyle yaşarsak devasa sorunları çok kolay hallederiz. Peki, nereden başlamalıyız? Tabii ki kendimizden. Ne zaman? Hemen şimdi. Nasıl? Şu anda gördüğün her şeye şefkat ve merhametle muamele ederek.