Dünyada terörden en çok zarar gören ve masum vatandaşlarını kaybeden ülkenin Türkiye olduğunu söylemek mümkündür. Elbette iç savaşların girdabına düşmüş ve sömürgeci ülkelerin köpüren doyumsuzlukları içinde cehennem hayatı yaşayan İslam ülkelerini bunun dışında tutmak gerekiyor.

Türkiye, 15 Temmuz itibariyle beyin hücrelerine kadar nüfuz eden ihanet virüslerini temizlemeye başladıktan sonra kaderine hükmeden bir ülke oldu. Bu süreçte devletin güvenlik ve teknoloji ağına sızan haşereler yok edilerek, hayati öneme sahip silahlar üretilmeye başlandı. Türkiye, bilgi, istihbarat ve silah teknolojisinde kendi kaynaklarını oluşturarak ve üretmeye başlayarak son yıllarda görüldüğü gibi terör örgütlerini kökten yok etmeye yönelik operasyonları hayata geçirdi.

Bu çabaların sonunda 40 yıldır Türkiye’nin uğraştığı PKK terörü artık bu topraklarda “yerle yeksan edilmiş” bir noktaya gelmiş durumdadır. Çok cılız olarak görülen saldırıların bu yargıyı değiştirmeyeceği muhakkaktır.

Sömürgeci devletlerin doğu dünyasını denetim altın almak için ürettikleri El-Kaide ve DEAŞ gibi küresel terör örgütlerinin yıllardır İslam ülkelerini kana buladıklarını ve bu ülkeleri istikrarsızlaştırdıklarını biliyoruz. Türkiye, terörle mücadelede söz konusu bu taşeron örgütlere de göz açtırmayarak bu coğrafyaya nüfuz etmesine engel olmuştur.

Terörün, gelişmeyi engelleyen ve huzuru kaçıran bir bela olduğunu elbette terörle uğraşan ülkeler çok iyi bilmektedir. Sömürgeci devletlerin, hedef ülkeleri kaosa sürüklemek için kullandıkları en etkili silah terördür. Modern zamanın büyük güçleri olan devletler, dünyayı dize getirmek için terörü çok etkili silah olarak kullanmaktadırlar. Bunun için kendi insan ve maddi kaynaklarını bile harcamamaktadırlar. Bu şekilde fakirlik ve kaos ortamına çekilen hedef ülkeler, insan potansiyeli ve yeraltı kaynakları büyük güçler tarafından ustaca tasarlanarak küresel terör örgütlerinin yeşerdiği alanlar olarak ortaya çıkmıştır. El-Kaide ve DEAŞ gibi küresel terör örgütlerinin kuruluşları, aldıkları destekler ve hizmet ettikleri hedeflere bakılırsa bunlar çok daha iyi anlaşılır.

Büyük güçlerin bilgisi ve müsamahası dışında terörün neşv-ü nema bulması mümkün değildir.

Türkiye son kırk yıldır muzdarip olduğu terör illetinden kurtulmak üzeredir. Bu gün neredeyse terörden etkilenmeyen, canı yanmayan aile kalmamıştır. Bunun acısı hala yüreklerde etkilidir. Millet, birkaç yıldır huzur ortamını görerek rahat bir nefes almıştır. Bu huzur ortamı içinde Türkiye asırlardır hasret duyduğu güçlü ülke olma yolunda büyük atılımlar yapmıştır ve hala da bu gayret devam etmektedir. Türkiye’nin gelişmesini ve güçlenmesini hazmedemeyen büyük güçlerin uykuları kaçmaktadır. Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Kuzey Afrika ekseninde cereyan eden uluslararası ilişkiler ağına ve güç mücadelelerine bakılırsa her şey açıkça görülebilir.

Son zamanlarda, terörün kökünün kazınmasını ve huzur ortamına giren Türkiye’yi hazmedemeyenlerin terör örgütlerini yine taşeron olarak kullanma gayretleri içinde oldukları görülmektedir. Bu çerçevede İzmir HDP il binasına bir kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırı kafaları karıştırmıştır. Saldırı için seçilen hedef ve saldırgana yüklenen kimlik, bazı çevrelerin yeni bir hesap içinde olduklarını göstermektedir. Toplumun hassas noktaları kaşınarak bir infial yaratma çabaları gözlerden kaçmamaktadır.

Türkiye, terörden başı çok ağrıyan ve bu hususta da büyük tecrübelere sahip bir ülkedir. Ülkenin istikrarına ve gelişmesinin önüne kurulmaya çalışılan tuzaklar elbette etkisiz hale getirilecektir. Bugünlerde tam da “Terörün kökü kazınıyor” diye düşünürken İzmir’de HDP binasına ve Diyarbakır’da AK Parti binasına yönelik saldırılar bu anlamda tedirginlik yaratmıştır.