Her bayram günü bir şekilde yazı günüme denk geliyor ve ben yıllardır her bayram günü bir yazı yazıyorum. Aslına bakarsanız zor şey. Zira her bayram için ne kadar farklı yazmaya çalışsam da hep netice aynı oluyor. Yazılar birbirine benziyor, yazan aynı hissedilen aynı olunca. Ben de yine her bayram günü söylediğimi bir kere daha tekrarlayarak başlayayım: “İnsan bayram sabahı nerede olmak istiyorsa, oralıdır.” Zira sevgilinin olmadığı her yer gurbettir fehvasınca bayram gününü sevdiklerinden uzakta geçiren de her nerede olursa olsun gurbettedir. Ve bayram sabahında nerede olmak istiyorsa da işte tam olarak oralıdır insan.

Ve hatta bu durumda olanlar için ne çok şiir söylenmiş ne çok türkü yakılmıştır. Mesela çok güzellerinden biri var; “Bayram gelmiş neyime?” diye başlıyor ve yakıyor insanın ciğerini. Sonra başka bir türküde

“Deyin vefasız yârime

Belki de çıkmam yarına

Arada gel mezarıma

Bir Fatiha oku bari

Bayramdan bayrama” diye sitem ediyor.

Neyse, geçelim.

Ama birini hatırlatayım size. Bilmem ki kaç bayram önce yazmıştım. Ama unutturmamak gerek diye düşündüğümden Satı Nene’yi dinleyince yazdıklarımı tekrar edeyim:

“Bayram bazen sessiz gelir kâri. Bazılarına çok sessiz gelir bayram. Öyle sessiz gelir ki kimseye uğramamış zannedersin. Yalnız hissedersin kendini, öyle sıradan bir yalnızlık değil bütün dünyada tek başına kalmış ya da öyle bırakılmışsın gibi. Mesela bayram sofrasında boş kalmış bir sandalyeye çakılı kalmış gözler memleketimde. Ceplerinde sahibini bulamayacak harçlıklarla bekleyen dedeler vardır. Ellerinde öpülecek bir yerin boş kaldığı babalar, anneler... İşte bunun için, öyle hisseden ve hakikaten de öyle olanlar için de bazı şeyleri unutmayalım. Benim için, senin için, bizim için ve vatan için babasız kalmış çocukları, anasız kalmış yavruları, evlatsız kalmış babaları ve hatta torunsuz kalmışları unutmayalım. Ellerini öpecek bir tek evladı varken “vatan sağ olsun” deyip de içine ağlayanları, torunuyla bayramlaşmak için şehitliğe koşanları “her bayram Ömer'im bana gelirdi elimi öpmeye bu bayram ben ona geldim” diye mezar taşını öpen Satı neneyi unutmayalım. Satı neneyi gördün mü kâri? Yirmi yaşındaki torunu hainlere karşı dururken vatan için verdi canını. Şimdi bayram onun memleketinde çok sessiz ve “bayram geldi de sen gelmedin Ömer'im” diyerek bir mezarın başında ağlıyor. Yaşlı gözleri her anlamda ve çok daha fazla yaşlanıyor. Unutalım mı yani şimdi onu? Torunu biz olmayalım mı onun? Ellerinden öpmeyelim mi? Ya da bayramda et dağıtmak için giderken cennete uçan Yasin'i... Unutalım mı yani? Yasin'in babasının gözlerinden yaş akarken evlat olmayalım mı ona da? Unutalım mı hepsini ve daha nicesini... Yoksa şimdiden unuttuk mu onları?”

Ne diyeyim ki; içimde bunca hüzün zihnimde bunca hatıra var. Ama yine bayram bayramdır ve mübarek ola…