Geçtiğimiz haftalarda yurdumuzdaki mültecilerle ile ilgili iki yazı yazmıştım. Son dönemdeki siyasi platformlarda mülteciler üzerinden yapılan popülist tartışmalardan ötürü tekrardan bazı hususları belirtmenin faydalı olacağına inanıyorum. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki yurdumuzda bulunan yaklaşık dört milyon misafirimizin geri gönderilmesi üzerinden siyaset yapmak, bu doğrultuda siyasi bir beklenti içerisinde olmak bir acziyet ya da çaresizlik anlamına gelir. En gelişmiş ülkelerin dahi katı göç politikaları uyguladığı bir dönemde tüm dünyaya insanlık dersi vermiş olan Türkiye’deki yapılan bu tartışmalar dış dünyadaki olumlu algımıza zarar verecektir. Tarihi tecrübeler bu yurdun insanının misafirperverliğine defaatle şahit olmuşken, bu halkın rızasına ve vicdanının sesine rağmen hangi siyasetçi ülkemize sığınmış bu mazlumları çaresizliğe ve belirsizliğe itebilir? Bu mümkün değildir.      

Günümüzde devletler arasında yaşanan savaşlarda azalma varmış gibi gözükse de küresel şiddet her geçen gün şeklini değiştirerek belirgin şekilde artmaktadır. Asimetrik ve Hibrit savaşların yaşandığı dünyamızda şiddetli çatışmalarda hayatını kaybedenlerin sayısı her geçen yıl daha da artarken yurtlarından göç etmek zorunda kalan insanların sayısında da yükselişler meydana gelmektedir. Birleşmiş Milletler’e göre sadece 2017 yılında 68,5 milyon kişi yerinden edilmiştir. Bunun 25,4 milyonu kendi ülkelerinde yaşanan çatışma ve zulüm nedeniyle evlerini terk etmek durumunda kalan mültecilerdir. Dünyadaki toplam göçmen ve mülteci sayısı ise 272 milyona ulaşmıştır. Türkiye’nin göç güzergâhında bir “nefes alma” yurdu olduğunu önceki haftalarda sebepleriyle yazmıştım. Geçmişte yaşananlar göstermektedir ki bu mülteci statüsündeki insanların büyük bir kısmı geldikleri yerlere daha sonradan geri dönmemektedirler.   

Mültecileri geri göndermenin bu halk nezdinde bir karşılığı olmadığı gibi –bir takım geçici, münferit tepkileri istisna kabul ediyorum- uluslararası hukuka göre de bunu yapmak zaten mümkün değildir. Birleşmiş Milletler’in 1951 Mülteci Sözleşmesi, 1967 Protokolü ve 1969 tarihli Afrika’daki Mülteci Sorunlarının Özel Yönlerini Düzenleyen Afrika Birliği Örgütü Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası yasal çerçeve mültecilerin gönüllü olmadığı takdirde kesin bir suretle ülkelerine geri gönderilemeyeceğini belirtmektedir. Türkiye, geçici koruma sağlanan kişilerin hak ve yükümlülüklerini ortaya koyan “Geçici Koruma Yönetmeliği”ni 22 Ekim 2014 tarihinde kabul etmiştir. Mültecilerin kendi rızaları dışında hiçbir şekilde geri gönderilemeyeceği hususu aslında herkesin malumudur. Aklıselim ile değerlendirildiğinde böylesi bir siyasi vaat olsa olsa laf-ı güzaf ya da malayani sayılabilir.  

Taziye: Geçtiğimiz Perşembe gecesi kendisini hayatı boyunca yardıma muhtaçlara ve mültecilere desteğe adamış olan HAK İnsani Yardım Derneği Genel Sekreteri Şaban Varul’un Hakkın rahmetine kavuştuğunu öğrendim. Bu vesileyle kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabır diliyorum.