Ya kendi sınırlarını çizip, mekâna meydan okuyacaksın ki bu üst perdede insanın mekânla örtüşmesidir, ya da kendini hiçe sayıp, mekân büyüsüne kapılacaksın ki, bu da insanın mekânda yok oluşudur.

 İç göç imkânsızlığı, bireyin ‘asliyet’ kavramını arka perdede tetiklediği müddetçe, dış mekân problem olmaktan çıkar.

‘’Ve gördük k mekân değildir, zamandır önemli olan ve lakin o da değildir eylemdir önemli olan ve o da değildir kalp olmadıkça…’’

Cahit Zarifoğlu, kalp aynasından kendini seyretmek isteyen bir şair. Onun mekân yolculuğu, kalbi…

Memnuniyetsizliği gidermenin yolu da kalple anlaşmak, yani kalbin evine taşınmakla mümkün olur. Kaderin beni sürüklediği yer diyerek oluşturulmuş o tedirgin hal de dağılmış olur böylelikle.

Pascal şöyle der: ‘’İnsanlık haysiyetimi, mekâna sahip olmakta değil, düşüncemin düzenlenmesinden aramalıyım. Topraklara sahip olmak bu haysiyeti artırmaz. Mekân, beni bir nokta gibi içine alıyor, yutuyor; ben ise düşüncemle onu kuşatıyorum.’’   

Emek penceresinden de ele alınmalı mekân ve insan ilişkisi. İnsanın kendiyle uyumlu olması bir yerde emeğe de bağlıdır.

Bugün emek kavramı ihtiva ettiği manadan çok uzakta. Ne insan kendine doğru dürüst emek veriyor ne de emeğinin karşılığı ile yüzleşebiliyor.

Neredeyse tüm dünyada emeğin çiğnenerek, emeğe sahip çıkılışına şahit oluyoruz.  Aslında tarih boyu da aynı şeyi yaşadık.

Modern dünya insanı öyle bir seviyeye getirdi ki;  artık emek menfaate uygunsa işlem görüyor.

 Yani aynı şartlarda olan kişilerden kimisi emeğin karşılığını alırken, kimisi de sesini çıkaramıyor, çıkarmak istemiyor!

 Evet, mekânsal izleri kaybetmiş, çürümeye doğru gitmiş ama halinin de farkında olamayanlar tarafından, bir emek sömürü ile karşı karşıya gelen birçok insan var.

‘Emek, kan içindeydi, öfke doluydu ama sessizdi, ezilmişti’’ diyor ya jack London,

 Mekânlarla iç içe geçmiş, ‘ ezilen emek’  dışta sessiz, iç dünyada bir çığlık olarak kalmaya devam edecek.

Benim dünyamda  yaşamak,  bir başka emek…Köklere bürünen emeği sırtlanmak.

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor Necip Fazıl Kısakürek:

 ‘ İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim; o benim, zaman mekân aşıp, geçmiş sevgilim.’ Kalbinize emanetsiniz…