Özgür ve tutkulu dokusuyla kişiyi hızlı bir biçimde içine dahil eden bir müzik tarzı olan Cazın müzikseverlerdeki yeri apayrı. Caz formunda yapılan müzikler bana hep özgürlüğü, dansı, karşı duruşu, kültürel zenginliği, farklılıkları ve eğlenceyi çağrıştırıp o duyguları veriyor. Caz müzik dinleyicisi konser salonunda dinlediği bir şarkıyı dinlerken ruhundaki çığlıklar karışır semaya.

Cazın çıkış noktasını aradığımızda 1800’lerin Güney Amerika’sına gitmek gerekiyor belki de. Amerika’ya gelen on binlerce Afrikalı -bundan sonra Afro Amerikanlı oldular- müzik kültürlerini taşıyarak ‘yeni dünya’ya adım atmışlardı. 1900’lerin başlarında yapılan Caz müziği daha butik mekanlarda icra edilmiş piyasa müziğinin karşısında muhalif bir dokunuş olmuştu. Caz müziğinde temel olarak üç grup saz oluştu; pirinç grubu (trompet ve trombonlar), nefes grubu (saksafonlar ve kimi zaman klarnet) ve ritm grubu (piyano, bas, davul, gitar ve daha sonralar vibe)… Caz müziğinin doğumundan günümüze dek belki bu isimlere selam edip yazıya böyle devam etmeli: Louis Armstrong, Miles Davis, Billie Holiday, Kurt Elling.

Müzik mirastır! Bu mirasa yıllar içerisinde katkı sunmuş çok sayıda değerli isim ve çalışma mevcut. Bu çalışmalar içerisinde o kadar özel bir iş var ki ülke tarihine imzasını atmış. Karşınızda: Jazz Semai…

Türkiye’de konservatuarlarda ‘caz müziğine giriş’ diye bir ders konulacak olsa Jazz Semai adlı albümü ve albümün yapılış sürecini konuşmak gerekir diye düşünüyorum.

Türkiye’nin caz müziğinde ilk selam çakacağımız isimlerini hatırlayalım istedim: Erol Pekcan, Tuna Ötenel, Kudret Öztoprak. Ben bu saygıdeğer isimlere Kadıköy’de kendime farklı bir plak ararken rastlamıştım. Rainbow 45 adlı plak dükkanında albümün ismine baktığımda çok şaşırmıştım. Albümün adı Jazz Semai’ydi. Ortalama bir Jazz müzği dinleyicisi olarak isim ilgimi çekti. Türk halk müziği ve alaturka müzik diye tabir edilen türdeki yapılan bazı icralara Semai denildiğini bilir, dinleriz. Bununla birlikte geçmiş yıllarda da Hijazz adlı bir grubun konserine katılmış adeta zevkten dört köşe olmuştum. Bunlardan dolayı aklımda bir takım varsayımlar oluştu. Salih Bey’in Jazz Semai albümünün 1977 yılında plak olarak az sayıda yayınlanıp Türkiye’nin ilk caz plağı olduğunu ve yıllar sonra tekrar basıldığını söylediğinde çok heyecanlandım. Rainbow 45’teki plaklardan bir elin parmakları kadar kaldığını öğrenince alıp dinlemeye koyuldum. Benim plak dinleme sebebim iyi müzik duymak ve duydukça mutlu oluyorum.

Sözsüz şarkılara imza atılan albümdeki şarkıların isimleri dikkat çekici: Köy Yolu, Şenlik, Rüyadaki Sesler, Jazz Semai, Arzular, Erkek Kardeş ve Ali’yi Gördüm Ali’yi. Şarkıların isimlerinde hep bir bizden olma hali yatıyor. Caz müziğin çıkış aşamalarında Amerika’ya göç edenleri ve müziklerindeki zenginliği görürüz. Jazz Semai’de de adından da anlaşılacağı üzere türkülerin cazda icracıların da yorumuyla başka bir vücuda girmesi durumu vardır. Müzik kesinlikle caz ama Anadolu’nun ruhunu hissettiren bir caz. Aile büyüğünüze albümden bir şarkıyı dinlettiğinizde aile büyüğünüz ben bunu sanki duydum diye bir tepki kesinlikle gösterecektir.

İçlerinde en çok dikkatimi çeken kısmı daha önce Müzeyyen Senar ve Zeki Müren gibi önemli sanatçıların da seslendirdiği Ali’yi Gördüm Ali’yi adlı türkü. Eseri Zeki Müren’den dinlediğinizde tam anlamıyla hisleniyor Hz. İmam Ali’yi görmek istiyorsunuz. Erol Pekcan, Tuna Ötenel ve Kudret Öztoprak’ın Jazz Semai albümündeki halini dinlediğinizde ise ruhunuzda bir dinginlik hakim oluyor.  

Müzikle ruhunuz dingin ve bizden kalsın.