İnsanın cemiyet hayatında yaşaması gerekir. Yani herkes birbirine ihtiyaç duyar. Biri alır, diğeri satar. Satan insan da başkalarından başka şeyler alır. Maddî ve manevî olarak herkes birbiriyle muhatap olur ve hayat böyle devam eder gider.

İnsan münasebetlerinin temel taşı doğruluktur. İnsanlar söz ve davranışlarında samîmi ve doğru olmaları gerektiği gibi, alışverişlerinde de birbirlerini aldatmamalıdırlar. Aksi halde kimsenin kimseye güveni kalmayacak, huzursuzluk ve anarşi alıp başını gidecektir.

Pekâlâ! İnsanların her şeyi iyi, güzel ve kaliteli olabilir mi? Tabii bu da mümkün değildir. Fakat bir şey mümkün o da; doğruyu söylemek. Özellikle alış-verişlerde malı olduğundan fazla övmemek gerektiği gibi, eğer özrü varsa onu da belirtmek gerekir. Bu iyi bir Müslümanın halidir. Ama özrü söylemeyen ya da saklayan bir insanın durumu hiçte iç açıcı değildir. Bakınız bu konuda bir hâdise ve hadis-i şerife:

Ebû Hureyre (ra) rivâyet ediyor:

Rasûlullah (sav) gıda maddeleri satan birisinin yanına uğramış ve alış-verişinin nasıl gittiğini sormuştu. Hemen o sırada Rasûlullah’a (sav) elini orada gıda maddesinin içine daldırması vahyedildi. Rasûlullah (sav) elini daldırdı ve ıslaklık buldu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Ey bu yiyecek maddesinin sahibi! Bu nedir böyle?” diye sordu.

O: “Ona yağmur dokundu da öyle oldu, ya Rasûlullah” diye cevap verdi.

Rasûlullah (s.a.v.): “İnsanların görebilmesi için ıslak kısmı üste getirseydin ya” buyurdu ve sözüne şöyle devam etti: “Aldatan bizden değildir.” Müslim, İman: 164; Ebû Davûd, Büyu’: 72; İbn Mâce, Ticaret: 36

NE GÜZEL NASİHAT

Evet, bu bizlere iyi bir örnek ve nasîhattir. Ne acıdır ki, toplumumuzda çuval ya da sandıkların altına çürük, ya da düşük kaliteli yiyecekleri istif eden, dahası da var ki sandığın altına birkaç taş bile koyan insanlarımız var. 3-5 kilo gelebilecek bir farkın hesabını gerçek âlemde nasıl verilebilecek ki? Sonra böyle bir şey acaba değer mi? Bu konuda insanı dehşete düşüren âyet-i kerîme ve hadis-i şerifler vardır. Meselâ bir âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin!” 2 Bakara: 188

Yetimin, garibin, güçsüzün mallarını yiyenlere gelince:

“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” 4 Nisa: 10

Kusuru söyleme konusunda bir hadis-i şerif de şöyledir:

Vâsile b. Eskâ (ra), Rasûlullah’tan (sav) şöyle işittiğini rivâyet ediyor:

“Kusurunu söylemeden bir malı satan kimse, daima Allah’ın gazabı altındadır ve melekler o adamın, Allah’ın rahmetinden uzak kalmasını dilerler.” İbn Mâce, Ticaret: 45

Alış-verişte mutlaka ölçü ve tartıya dikkat etmelidir. Salih bir tüccar eksik veren değil, bir miktâr fazlasıyla verendir. Allah böyle kullarını sever. Âyet-i kerîmede şöyle emredilir:

“Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın.

Doğru terazi ile tartın.

İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” 26 Şuara: 181-183

ÖLÇÜ VE TARTIDA HİLE

Görüldüğü üzere ölçü ve tartıda hile, insanların hakkına el uzatmaktır ve bu da yeryüzünde bozgunculuk yapmaktır.

İnsanoğlu menfaatine düşkündür. Eğer nefislerimiz güzel bir terbiye görmemişse yani Allah korkusu gönüllerimize yerleşmemişse hep kendimizi düşünürüz. O zaman aldatmak daima gündemimizde olur. Meselâ alırken tam almaya, satarken ise eksik vermeye çalışırız. Allah korusun böyle bir durumdan. Cenab-ı Hakk bu halde olanlara şöyle hitap buyurur:

“Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun! Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve tartarlar.” 83 Mutaffifîn: 1-3

Tarihte böyle olan kavimlerin helâk olduğunu biliyoruz. O halde ölçü ve tartıya riâyet etmek gerekir. Bu konuda bir hadis-i şerif vardır ki, orada bunun berekete bile sebep olduğunu görmekteyiz:

Mikdâm b. Ma’dikerib (r.a.) Rasûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:

“Yiyeceklerinizi alıp satarken ölçünüz ki, sizin için bereketli olsun.” Buhârî, Büyu’: 53; İbn Mâce, Ticaret: 39

YEMİNDEN KAÇINMAK

Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir şey daha var. Alış-verişte yeminden kaçınmak. İnandırmak için Allah’ın (cc) mübarek ismini sorumsuzca dile getirerek yalanlar söylemek ne kadar da kötü bir alışkanlıktır. Böyle bir satıştan bereket de beklenemez. Bakın bu konuya dair bir âyet-i kerîmenin iniş sebebine:

Abdullah b. Ebû Evfâ (ra) rivâyet ediyor:

Bir zât pazarda bir malı satışa çıkarmış ve Müslümanlardan birini bu malı almaya teşvik için, satış fiyatı üzerinde satın aldığına dair yemin etmişti. Bunun üzerine şu meâldeki âyet-i kerîme nâzil oldu:

“Allah’ın ahdini ve yeminlerini az bir para karşılığında satanlar var ya! İşte onların âhirette hiçbir nasibi yoktur.” 3 Âl-i İmran: 77; Buhârî, Tefsîr-I Kur’an: 8.

Bütün bunlar birer kul hakkıdır ki, onun hesabı çok zordur. Zîra o insanlarla o dehşetli mahşer gününde hesaplaşılacaktır. Bu konuda hiçbir taviz yoktur. Hatta hayvanlar arasında bile vardır bu hesaplaşma. Onun için hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

“Kıyamet günü elbette haklar sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için boynuzlu koyuna kısas yapılacaktır.” Müslim: 2582

Gerçekten işimiz zor! Hâlimiz ne olacak bilmiyoruz. Çok temkinli ve dikkatli olmalı, eksik ve hatalarımız olabileceği için insanlarla helâlleşmeyi adet hâline getirmeliyiz. Sonra da Allah’ın (cc) yardım ve ihsânından ümitvâr olmalıyız. Alıcı ve satıcı olarak haklara riayet etmeli, doğruluktan ayrılmamalıyız. 

GÜVENLİ TÜCCAR 

Şüphesiz ki bir toplumda doğru, dürüst, güvenilir tüccarlar da vardır. Onlar ne kadar çoksa, toplumun yapısı da o kadar sağlam demektir.

Hem onlara öyle güzel bir müjde vardır ki, hayran kalmamak mümkün değildir.

Hz. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyururlar:

“Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli; peygamberler, sıddîklar ve şehidlerle beraberdir.” Tirmizî: 1209

Düşünen insanlar için nice ibret ve hikmetler vardır, değil mi kardeşlerim bunlarda. Yukarıda geçen herbir âyet-i kerîme, hadis-i şerif ve olaylarda. Allah bizlere bunlardan dersler çıkarmayı, etrafımıza anlatarak insanları da aydınlatmayı nasîb eylesin!

İstanbul’un fethinden önce tebdil-i kıyafet yaparak esnafın hâlini kontrol eden dedemiz Fatih’in, onların o dürüst, kanaatkâr ve kardeşlerini düşünen hallerini gördüğü zaman;

“Ben bu tebaayla değil İstanbul’u, dünyayı bile fethederim,” demesindeki hikmeti daha iyi anlıyoruz değil mi? Allah bizlere, bu millete o güzel ve muhteşem tarih sayfalarını yeniden yaşatsın!

HAYIRLARI ÜZERİNDE TOPLAYAN KİMSE

Allah Rasûlü’nün (sav) ashabının hepsi kıymetli insanlardır. Bunu hepimiz biliyor ve inanıyoruz. Hatta O’nun ashabının en küçüğü bile, sonraki mü’minlerin en hayırlısından daha hayırlıdır!

Ama onların arasında da bazıları vardır ki, “ümmetin en hayırlıları” olarak bilinirler. Çünkü onlar daima şu âyet-i kerîmenin hükmüne uymaya gayret etmişlerdir:

“İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.” 5 Mâide: 2

O halde, o kıymetli kimselerden bir tanesine bakalım da, bizler de örnek alalım. Zaten onların her birisi bizler için birer rehberdirler:

Ebû Hureyre (ra) şöyle rivâyet ediyor:

Rasûlullah (sav): “Bugün içinizde oruçlu olan kim var?” diye sordu. Ebû Bekir (ra) “Ben varım” dedi.

Rasûlullah (sav): “Bugün hanginiz bir cenazeye katılıp, arkasından yürüdü?” dedi.

Ebû Bekir (ra): “Ben,” diye cevap verdi.

Rasûlullah (sav): “Sizden bugün kim bir fakir doyurdu?” dedi.

Ebû Bekir (ra), yine “Ben” diye cevap verdi.

Rasûlullah (sav): “Kim bugün bir hasta ziyareti yaptı?” diye sordu.

Yine Ebû Bekir (ra) “Ben,” dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (sav): “Bütün bunlar bir kimsede bir araya geldi mi, o kişi Cennet’e girer,” buyurdu. Müslim, Zekât: 87

İşte Hz. Ebû Bekir (ra). Nasıl da hayırları üzerinde toplamış değil mi? Cennet’in kapılarının kendisine açık olduğu bir insan. Allah ve Rasûlü rızası için yaşamış, Allah’ın dînine en güzel hizmet edenlerden bir kimse! “Sıddîk” lâkabını alarak Hz. Peygamber’den sonra ümmet içinde en üstün dereceye oturmuş bir kul!

Evet, o güzel insandı büyük erkeklerden O’na ilk inanan!

O idi malını ve canını O’nun yoluna koyan…

O idi Mîrac’da O’nu gönülden tasdik edip, kâfirleri sükût-u hayâle uğratarak “Sıddîk” lâkabını alan!

Mağara arkadaşı olan da O değil miydi?

Ve Rasûl-i Ekrem’in (sav) insanlardan tek ve gerçek dostu olan.

Şüphesiz ki Hz. Ebûbekir güzel bir insandı. Gerçekten de bütün hayırları üzerinde toplamıştı.

O halde biz de onu seviyoruz. Şahid ol ALLAH’ım!..