Bir eylem varsa, o eylemin en az iki muhatabı vardır, ikna eden ve edilen. Bir de hazırlayıcı sebepleri vardır ki bunlar ise, çevre, iç dinamikler ve kışkırtıcı etkenler diyebiliriz. Başta kendi aile ortamımızda olmak üzere, hayata ve insana dair bir bakış açısı ve yaklaşım biçimini görür ve zihnimize kaydederiz. Bunu destekleyen anne baba tutumu ile bu pekişir, çevre ile devam eder ya da kesintiye uğrar. Allah (c.c) ergenliğe girmiş kulunu artık kendisinden soracaktır. Anne babanın en önemli görevi, Hakkı kabule mani bir hal olmayacak şekilde bir aile ocağına ve anne kucağına doğan bu emaneti, önce doğru yaşayıp sonra doğru bir iletişim biçimi ile aklı aktif ve duyarlı bir evlât olarak yetiştirebilmektir. Ahlak ve şahsiyet, helal rızık ve sadakat ile temellenir. Bunlarda çocuğun manevi yapısını teşkil eder.

Eylem söylemden önce gelir

“Bir fotoğraf bin sözcükten etkilidir” sözü, pek çok gerçeğe işaret ediyor. Rabbimiz de (c.c) Saff Suresi 2. Ayeti kerimesinde, “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?” buyuruyor. Bu durumda en etkili öğretmen yaptıklarımızdır. İşte çocuklar ve gençler, yapılanları görüp cesaret toplarlar. Eğer bir ailede baba ya da anne aldatıyorsa, gemi su almaya başlamıştır. Çocukların tabiri caizse nevri döner. Ciddi bir kırılma, hayal kırıklığı ve savrulma yaşarlar. Bu durumda olan bir genç kız babasına, “Baba sen beni uyarma hakkını kaybettin” diyor. Bir delikanlı ise annesinin babasını aldattığını öğrenince, “Bütün kadınlara güvenimi kaybettim. Annem bunu yapmışsa her kadın yapabilir” diyor. Yine biliyoruz ki doğru olmak doğru durmakla mümkündür. Ailesinde sadakat problemi yaşanmasına şahit olan genç, babası bunu savunup hatta teşvik ettikçe, annesi de sessiz kalıyor ve oğlunun yanında yer alıyorsa, kökü derinlere dayanan bir problemle karşı karşıya kalınmış demektir.

Çevrenin etkisi insanın akıl gözünü kör edebilir.

Yanlışın küçümsenmesi o yanlışın anlamını değiştirmez. Mazeretleri, kişiyi o fiili yapmamış saydıramaz. Burada iki hususun altını çizmek gerekir; bir tarafta zafiyet diğer tarafta baskın bir ısrar varsa, insanın ayağının kayması an meselesidir. Zihnimizde yanlışa kapı aralanmışsa, o tarafın mesajlarına maruz kalmaya başlamışızdır. Aldatmayı erkekliğin göstergesi, şartların buna zemin hazırlaması, çevrede herkesin yapıyor olması gibi akıl çeldirici gerekçeler ile açıklamaya başlamışsak, o tuzağa yakalandık demektir. Bir taraftan erkeklik duyguları, diğer taraftan da kadınlığın bütün silâhlarını erkekleri kandırabilmek için kullanan diğer bir taraf var. Tamam hırsız suçlu fakat evinin ocağının kapısını sonuna kadar açıp kalbinde hastalık bulunanlara davetiye çıkaranlara ne diyeceğiz? İşte aldatma kavramı tam da bu noktada kullanılabilir diye düşünüyorum. Birisi diğerini kandırıyor, doğru yoldan saptırıyor. Peki bu tabloda ne gibi mazeretler öne çıkıyor?

Nasipse haftaya devam edecek...