ABD’nin Afganistan’da yenilerek çekilmek zorunda kalması beraberinde yine ilginç bir şekilde Atatürk tartışmasını gündeme taşıdı. Zaten ülkede ya da ülke dışında hangi konuyu tartışsak konu mutlaka Atatürk’e çıkıyor ya.

Dünyanın süper gücünün 20 yıllık savaş sonunda çekilmeyi dahi yüzüne gözüne bulaştıracak kadar utanç içinde bozguna uğraması ülkemizde Batı’nın yenilmezliğine iman etmiş çevreleri büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Kendisini Atatürkçü ve çağdaş olarak takdim eden CHP, içinde olduğu ittifakın hamisi Biden’ın çaresizliğini tolere edemediğinden olsa gerek, yine Taliban’ın “çağ dışı kıyafet”leri ve “kadınların örtüsü” gibi kısır bir tartışmayla dünyanın seyrini değiştirecek bu olayı değerlendirme kolaylığına düştü.

Oysa meseleyi bu noktadan değerlendirmeyen Atatürkçüler de var. Cumhuriyet Kadınları Derneği, “Bağımsız Afganistan’ı Selamlıyoruz” başlıklı bir bildiri yayınlayarak, ABD’nin yenilgisinin Asya toplumları ve dünya halkları için bir umut olduğunu söylüyor. Uygarlığa ulaşmanın ön koşulunun “bağımsızlık” olduğunun altının çizildiği bildiride Taliban’ın ülkeyi “şeriat kurallarıyla” yönetecek olmasının bu gerçeği değiştirmediği ifade ediliyor.

BAĞIMSIZLIK MI, TESLİMİYET Mİ?

Aslında Atatürk’ü anlama üzerindeki bu derin ayrılığın temelinde iki farklı duruşun, iki farklı dünya görüşünün çatışması yatıyor.

Bir taraf Atatürk’ü “tüm Doğu halklarının sömürgecilere karşı ayağa kalkmasının ve bağımsızlık idealinin sembolü” olarak görürken; diğer taraf sadece “Batılılaşmanın” öncüsü olarak kabul ediyor.

Doğal olarak bir tarafın gözünde Atatürk, Batı emperyalizmine kafa tutan kalpaklı Kuvâ-yı Milliyeci bir önder iken; Ülkenin 150 yıldır kaymak tabakasını oluşturan, kendi halkına tepeden bakan, hatta bir kısmı aynı zamanda ABD ve Avrupa ülkelerinin vatandaşı olan diğerleri için Atatürk imgesi kendi duruşlarını perdeledikleri kullanışlı bir sembol.

Peki bu perde neyi örtüyor? Bunu anlamak için CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’a kulak vermek yeterli. Şöyle diyor Özkoç: "Başka bir egemen gücün müdahalesine gerek kalmadan parlamenter sistemi yeniden inşa etmeliyiz." Yani eğer kendilerine oy vermez ve iktidara getirmez isek ülkeyi işgal güçleri yardımıyla istedikleri çizgiye getirecekler. İşte Atatürk’ün kurduğu CHP’nin 98 yıl sonraki hali bu.

Atilla İlhan, Hangi Atatürk isimli kitabında Atatürkçülük kisvesiyle sömürgeci Batı’nın hizmetkârlığına soyunanların ipliğini pazara çıkarmıştı. Öyle görünüyor ki, Türkiye bağımsızlaştıkça bu ayrışma çok daha derinleşecek. Maskeler düştükçe, çıplak gerçek ortaya çıkacak.