Memur-Sen ve aynı zamanda Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın beni, CHP Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun, "Mevcut iktidarın peşinden giden öğretmen varsa, kimse kusura bakmasın ben ona öğretmen demem" sözlerine sessiz ve tepkisiz kalmasıyla çok şaşırtmıştı.

Hatırlayın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde sarf edilen bu sözleri Ali Yalçın üzerine alınmamıştı.

Ta ki, o sözlerin üzerinden iki güç geçtikten ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu'na, “Faşizmin en sefil örneğini öğretmenler gününde sergiledin” cevabından sonra sosyal medya hesabından; “Öğretmenleri yaftalayan, demokratik tercihlerini, iradelerini aşağılayan, tahkir eden, öğretmenlere çirkin ifadeler kullanan siyasetçi asla mazur görülemez” diye yazmıştı.

Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı’nın beni ikinci şaşırtması, Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısı sonrası getirilen öneriler üzerine Kabine toplantısında okulların açılması ve yüz yüze eğitime başlanmasıyla aşı olmayan eğitim çalışanlarına PCR testi zorunluluğu getirilmesine gösterdiği tepkisiyle oldu.

Ali Yalçın eğitim çalışanlarının PCR testi olmalarına karşı çıkan açıklamalar yaparak üyelerinin kafasını iyice karıştırdı, Bilim Kurulu’na güveni sarstı.

Son olarak da Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı, ülkenin içinde bulunduğu şartları, pandeminin zorlu sosyal ve ekonomik durumunu görmezlikten gelerek bol keseden zam istedi.

Üyelerini bu sefer de anlamsız, gereksiz ve haksız bir beklentinin içine soktu.

Hatta istedikleri zamda ısrarcı olduklarını göstermek için Ankara’da eylem bile yapıldı.

Sonra hükümetin verdiği zammı, istedikleri ve beklediklerinin çok çok altında olmasına rağmen kabul etti.

Dahası verilen zammı, Memur-Sen’in zaferi gibi göstererek hem iktidarı ve hem de Memur-Sen üyelerini zor durumda bıraktı.

Memur-Sen’in bizim için anlam ve ehemmiyeti gün geçtikçe görünür olmaktan uzaklaşıyor.

28 Şubat’ta darbeci sendikalar ve STK’lar; Türk-İş, KESK, DİSK, TÜSİAD darbeyi desteklemişler ve hükümetin düşürülmesini alkışlamışlardı.

Memur-Sen’i merhum Erbakan Hoca darbecilerin karşısında bir sivil toplum gücü olsun diye kurdurtmuştu.

Büyük bir eksikliği gidersin,

Sessiz yığınların sesi olsun diye…

Nitekim Memur-Sen ‘Ortak Akıl Mitingleriyle’ darbecilerin karşısında durdu.

O günlerin genel başkanı, Ortak Akıl Mitinglerinin gerekçesini çok veciz özetlemişti: “Kuruş değil, duruş sendikacılığı yapıyoruz.”

15 Temmuz hain FETÖ darbe girişiminde de Memur-Sen, bütün gücüyle meydanlarda destanlar yazdı.

Memur-Sen devlet ve millet düşmanlarına karşı duruşuyla büyük takdir topladı.

Bugün Memur-Sen, 2019 yılında olduğu gibi toplu sözleşmelerde kuruş hesabı yaptı, üyelerini hüsrana uğrattı.

Memur-Sen rotasını kaybediyor; yönünü bulmakta zorlanıyor.

Duruş sendikası olmaktan kuruş sendikası olmaya yol alırken, genel başkan da haklı olarak eleştiri oklarının hedefi haline geliyor.

Memur-Sen, büyük ülkülerin sendikası; pergelin bir ucu eğitimde sabit kalarak, yeni bir nesil kaygısıyla Türkiye’yi büyük dairesinin içine almalı ve meseleleri bir medeniyet tasavvuru telakkisiyle kıymetlendirmelidir.