İnsanlık tarihi ibret alınacak olaylarla doludur.

Tarih boyunca nice uygarlıklar kurulmuş; nice medeniyetler tarih sahnesinde boy göstermiş; zamanlarının en ileri ve parlak dönemlerini yaşamışlar ve daha sonra yıkılıp gitmişlerdir.

Kur’an, geçmişte medeniyet inşa etmiş kimi kavimlerin varlığından ve onlara gönderilen peygamberlerden bahseder.

Çağının en ileri uygarlığını kurmuş olan bu kavimler kurdukları yapıya ve iktidarlarına güvenerek büyüklük taslamışlardır.

Farklı ahlakî alanlarda sapan bu kavimler yeryüzünde fesadı ve bozgunculuğu yaygınlaştırmışlar ve böylece helak olma süreçlerini kendi elleriyle işletmişlerdir.

Kur’an, Lut kavminin, Hud’un (as) gönderildiği Ad kavminin, Salih Peygamber’in gönderildiği Semud kavminin helak olma süreçlerini anlatır.

Bu kavimlerin dünyevi olarak gelişmiş toplumlar olmalarının yanında diğer bir ortak özellikleri yanlışlıklarını ve sapmalarını yaygınlaştırmaları ve fütursuzca savunmalarıdır.

Yeryüzünde mevcut dengeyi bozan bu tavır, toplumda ahlaki çözülmeye sebep olmuştur.

Kur’an’da bahsi geçen ve haksızlıklarını savunan kavimlerden bir tanesi de Hz. Şuayb’in (as) gönderildiği, Medyen’de yaşamış Eyke halkıdır.

Hz. Şuayb’in (as) gönderildiği Eyke halkı refah içerisinde yaşayan bir toplumdu; fakat yaptıkları ticarette adaleti gözetmediler, adaletsizlik yaptılar.

Bunun yanısıra ölçü ve tartıda, haksız yere malları gasbetmeleri, ticaret alanında sapmaları ve adaleti yitirmiş olmaları açısından uyarılmış bir kavimdi.

Yeryüzünde bozgunculuk çıkaran Eyke halkının akıbeti hiç de iyi olmamış; bela ve musibete uğradılar.

Korkunç ve ansızın gelen bir sarsıntı ile helak oldular.

Refah ve kendilerine bahşedilen nimetler içerisinde şükretmeleri şöyle dursun, azgınlıkları artmıştır.

Şükürsüzlük kendilerini azgınlaştırmış ve yozlaştırmıştır.

İnsanları aldatmada ve mallarına haksız yere el koymada bir beis görmediler.

Verilen nimet karşısında şükretmeyen bu topluluk yaptıkları hatalar ile belayı kendilerine çekmiştir.

Çünkü onlar ahlakı ve erdemi değil, güçlü ve üstün olmayı, zorbalığı seçtiler.

Tüm sapkınlar kendilerine doğrunun, hakikatin, adaletin ve ahlakın hatırlatılmasından rahatsız olurlar; onların ahlaklı yaşama gibi bir dertleri, toplumun ifsad edilmemesi gibi bir hassasiyetleri yoktur.

Kur’an’da anlatılan helak olmuş kavimlerde güçlünün haklı olduğunu sandığı, haklının ise gücü ve etkisi olmayınca yok edileceğinin sanıldığı örnekler anlatılır.

Toplumları ayakta tutan ahlak ve değerlerdir.

Değerler sistemindeki kayıp ile birlikte toplumdaki ahlaki çöküş ve bu çöküşün bir neticesi olarak toplumsal çözülüş kaçınılmaz olur.

Yozlaşmanın sonu hüsrandır; hem bu dünyada hem ahirette.

Bu sonucu Kur’an’da geçen geçmiş kavimlerin kıssalarından rahatlıkla çıkarabiliyoruz.

İbret almak ya da almamak ise insanın tercihine kalmış.