Mesele “sömürü” olunca ilk aklımıza gelen nasıl ki Batılılar -Avrupa- oluyorsa onlara karşı da, küresel zeminde sesini yükselten ve son dönemlerin en temel çalışmalarına imza atan Albert Memmi ve Frantz Fanon akıllara gelmelidir diye inanıyorum…

Aynı inancın insanları olmasak da, ezilen konusunda kesişen düşüncelerimiz sebebiyle bir hakkın teslim edilmesi adaletli olmanın gereğidir…

Zira atalarımızın devlet gücüyle verdiği mücadeleyi, ilimi olarak ferdi manada fikirleriyle vermeleri ve bütün dünya da ses getirmeleri, bunu fazlasıyla hak ediyor…   

Nerede bir zulüm varsa oradaki mazlumun yanına koşmuş güçlü devletlerin sahibi atalarımız, tarih sahnesinde zayıflayınca, Batı’nın sömürme konusunda gaza bastığı gerçeği inkâr edilemez…

Dayatılan tek gelişmişlik kaynağının Batı olmadığı fikrini kuvvetle ihya edemezsek, “gönüllü sömürge”liğe ikna olmanın getirdiği “mumyalaşma” halinden çıkamayız…

“İnsanlığın ileriye gitmesini istiyorsak, insanlığı Avrupa’nın yerleştirdiğinden farklı bir düzeye götürmek istiyorsak, öncü olmamız gerekiyor” diyen Fanon, farlı ihtimalleri görebilmek için dayatılandan kurtulmanın kaçınılmazlığına işaret ediyor…

Başkalarının ülkesinde, onlara ait olana “gaspçı” olarak çöken sömürgecilerin bütün ilham kaynakları, maddi çıkarlardır; gösterilmeye çalışılan ne olursa olsun…

Lakin maddi kazanca ikna olmuş sömürgeciyi, kendi ülkesinden ayrılarak başka topraklara sürükleyen, “Daha çok kazanıp, daha az harcama” ve kısa zamanda zengin olma hayali, öyle pür ve bedelsiz bir istikamet değildir…

Elbette en büyük bedeli kendi topraklarında sömürülen ödese de, artık bir daha asla hiçbir yönden -özellikle de kültürel- başladığı noktaya dönemeyecek olan sömürgecinin ödediği bedel ise “çürüme”dir…

Sömürgeciler, kendilerini “hak sahibi” olarak görmeye ikna etmiş olsalar da, gasp edilenler kadar kendileri de gaspçı olduklarının farkındalar…

Kendilerini ayrıcalıklı görmek ve yükseltmek adına karşılarındakini alçaltma, aşağılama yolunu seçseler de, içinde bulundukları hali kendilerinden gizleyemezler…

Karşılarındakini insanlık konumundan çıkararak onu yoksun bıraktıklarını düşünseler de, bunu yapmak için önce kendilerinin “insanlıktan çıkmaları gerektiği”ni hep ihtimal dışına iterler…

Bu noktada Albert Memmi şu muhteşem sözünü söylesin: “Kimse bir insana, onu önce insan olarak görmeden, köpek muamelesi yapamaz. Ezilenin insanlıktan çıkarılmasının imkânsızlığı tersine döner ve ezenin yabancılaşması halini alır...”

Yine, “Çürümüş bir ideoloji, insanları konuşan hayvanlar olarak görmeye başlar. Ama boşuna!” diyen Memmi, sanki ABD’nin Vietnam’da başlayan Irak, Suriye ve genel olarak “Orta Doğu” dedikleri yerde devam eden ve bugünlerde de Afganistan kaçışıyla sembolize olan sömürgeciliğinin, nasıl bir çürümeyle sonuçlandığını, bize yıllar öncesinden müjdeler gibidir…

Kendi insanlığımızı korumanın, önce başkasının insanlığını inkâr etmemekten geçtiğini çok iyi özümsemek gerekiyor…

Aksi halde çürümüş bir fosil olarak tarihe mal olmak yeterince acınasıdır…

Bakmayın siz yansıtılan maddi ihtişama; Batı, “Yeryüzünün lanetlileri” diyerek aşağılayıp sömürdüklerinin lanetine uğramış ve manen çürümüştür…

Başkalarını güya insanlıktan çıkararak, kendisini insanlıktan çıkarmıştır…

Batı’nın insanlık adına yansıyan en net fotoğraflarından biri de işte bu çürümedir; Aylan bebekle ölümsüzleşen…

30 Ağustos gibi esareti öldüren tüm zaferlerimiz kutlu olsun…