İnsanlar tarih boyunca hep savaşmıştır. İnsanın şiddet uygulayarak diğer insanlarla çatışması çok fazla sebebe dayanmaz. Az sayıda ve belirli gerekçelerle savaşlar yapılır. Tarihte yaşanmış neredeyse tüm şiddetli çatışmalar insanların en temel gereksinimlerinin karşılanmamasından kaynaklanmıştır. Bugün de bu durum değişmiyor. Rosenberg, ‘insanların karşılanmamış ihtiyaçlarına yoğunlaşarak şiddetin önüne geçebiliriz’ tespitinde bulunur.

Şiddetin kaynağında insanın mevcut olanla yetinmemesi ve daha fazlasına talip olması başat rol oynar. Bu minvalde özellikle modern toplumlarda kanaatkârlık pek itibar görmez. Kapitalist iştah, kanaatkârlığı küçük görür. Muhteris insan, hep daha fazlasını talep eder. Bu dürtü, başkalarının temel ihtiyaçlarının karşılanmasına bir tehdit oluşturur. Daha doğrusu bu ihtiraslı hal, diğer insanlar tarafından tehdit olarak algılanır. Ekseriyetle bu bir algı yanılsamasıdır, yani her daim ortada tehlike içeren bir durumun olması gerekmez. Fakat Maslow’un da ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidinin ikinci düzeyinde bulunan güvenlik ihtiyacı burada öncelikli olarak devreye girer. Bu refleks de çatışma tohumlarını besleyerek savaşları sürekli kılar. Günümüzde de insanların güvenlik ihtiyaçlarının sürekli şiddetli çatışmaları meydana getirdiğine şahit oluruz.

Devletler de insanlar gibi aynı sebeplerden tehditleri algılar ve kendince ihtiyaç halinde şiddet uygular. Galtung, devlet içi şiddetli çatışmaların en temel sebepleri içerisine refah içerisinde yaşama, özgürlüğünü elde etme ve kimliğini koruma duygularını koymaktadır. Devletler, diğer devletlerin iddialı gözükmesinden ve tehdit potansiyeli taşımasından endişe ederler. Bugün Çin, ABD için belki gerçek bir tehlike değildir, fakat ekonomik büyüklüğü ve eşitler içerisindeki öne çıkan gücü nedeniyle Amerikalılar nezdinde potansiyel tehdit olarak görülür. Burada önemli olan ise Amerikalıların algısı ve bunu oluşturan unsurların nasıl meydana geldiğidir.

Rousseau, tarımsal küçük ekonomisi olan bir ülkenin daha az savaş ihtimali taşıdığını yazar. Bu doğrultuda bakıldığında bugün Afrika ülkeleri dünya için savaş tehdidi olarak gözükmez. Güç mücadelesinde iddialı olmayan bu ülkeler geçmişte sadece sömürü amacıyla Hegemon güçlerin gündemindeydiler.

Algının dışında gerçek bir tehdidin varlığı da savaşları tetikler. Örneğin nükleer silaha sahip olan Kuzey Kore, İran, Pakistan gibi ülkeler Hegemon Amerika için hep denklemde yer alır. Tam da bu sebeplerden dünyada sürekli silahlanma yarışları vardır. Mesela uluslararası ortamdaki anarşi hali, bugün Suudi Arabistan’a yaklaşık 1 trilyon dolarlık silah alım bütçesini mecbur kılıyor. Bunun sebebi de Suudilerin bölge ülkelerinden algıladığı tehditle ilgilidir. Geçmişte Osmanlı’nın çöküşünü geciktiren en önemli sebeplerin başında İngiltere’nin Rusya ile güç mücadelesi gelmekteydi. Aynı şekilde Rusların sıcak denizlere inme hedefini tehdit olarak algılayan İngiltere, Osmanlı’ya destek vermek zorunda kalmıştı.