Aşkın, sevdanın ve umudun şehridir İstanbul… İşte sizlerle bu aşkın belki de en önemli noktası adına şarkılar, şiirler, kitaplar, makaleler, destanlar, efsaneler yazılmış baktığımız her köşesinde bize bir hikâyeyi fısıldayan İstanbul Boğazı’na, Boğaz’ın dört manevi muhafızına yolculuğa çıkacak, Fatihalarımızı okuyarak Boğaz’ın manevi havasını soluyacağız.

Kıymetli dostlar sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Denizciler İstanbul Boğazı’nın dört manevi bekçisi olduğuna inanır. Bunlar Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri, Beykoz’da Yûşa Hazretleri, Sarıyer’de Telli Baba Hazretleri ve Beşiktaş’ta Yahya Efendi Hazretleri’dir…

İlk durak Şeyh Yahya Efendi

Şeyh Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi, Sultan Süleyman’ın tabiri ile onun ağabeyidir. 1495 yılında Trabzon’da doğmuştur. Müftü Ali Çelebi, Zembilli Ali Efendi gibi devrin önemli âlimlerinden ders almış ve Cambaziye Medresesi’nde müderrislik yapmıştır. Müderrislikten sonra, bugün üzerinde türbesinin ve mezarlığın da bulunduğu bu yeri satın almış, bir ev, bir mescit, küçük bir medrese, hamam ve çeşme yaptırarak burada inzivaya çekilmiştir. Türbe, Beşiktaş’ta Çırağan Sarayı’nın karşısında 1570 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Hem Şeyh Yahya Efendi’nin sağlığında hem de vefatından sonra burası çok ziyaret edilen bir yer olmuştur. Özellikle denizcilerin seferden sonra türbeyi ziyaret etmesi bir adet haline gelmiştir.

Kanuni’yi tahtından eden mektup!

Şeyh Yahya Efendi bir gün atıyla giderken iki papaz yolunu keser. Atın yularını tutup, şöyle derler: “Yahya Efendi, Yahya Efendi! Söyle bakalım, sizin dininizde ölmüşlerden vergi mi alınır?”

Papazların bu sözlerine şaşıran Yahya Efendi, şaşkın bir şekilde cevap verir: “Hayır böyle bir şey yoktur.”

Bunun üzerine Papazlardan biri Yahya Efendiye cevap verir:  “Ama sizin sultanınız bizim ölülerimizden bile cizye alıyor bu nasıl olur?..”

Bunun üzerine Yahya Efendi hemen padişaha bir mektup yazar. Yahya Efendi süt kardeşine karşı mektupta çok ağır ifadeler kullanır: “Oturduğun o taht sana haram olsun, başına geçsin. Zulmün ölülere bile ulaşmış da haberimiz yok. Bu yaptığın zulüm nedir? Derhal o tahtı terk et!” …

Dünyalara hükmeden Koskoca “Cihan Sultanı” bu mektubu alır almaz derhal yanındakilerle beraber yola çıkıp Şeyh Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergâhına gelir.

“Hayırdır ağabey! Ne suç işlemişim acaba?” diye sorar. Yahya Efendi yaşananları henüz üzerinden atamamıştır ve hâlâ sinirlidir: “Daha ne olsun! Memurların gayrimüslim vatandaşların ölmüşlerinden bile cizye alıyormuş! Böyle zulüm olur mu?”

Padişah utana sıkıla hemen yanında bulunanlara sorar ve bir ihmal olduğunu, kayıtların beş senedir yenilenmediğini anlar. Derhal kayıtları yenilettirir. Fazla alınan vergilerin hepsini iade eder ve haksızlığa uğrayanların hepsinden helallik diler...

Cihan Sultanı Kanuni Sultan Süleyman Han, bu arada tahta da oturmaz. “Memurlarımın bir hatasıdır” diye bir mazerete de sığınmaz ve bu işlemleri tamamladıktan sonra doğruca Yahya Efendi'ye gidip; “Dediklerini hallettim, şimdi tahtıma oturabilir miyim, ağabey?” diye sorar.

Bir Gönül Sultanı bir Cihan Sultanı’na emreder: “Git artık nasıl oturursan otur! Sen bir cihan sultanısın, bunun gereğini hakkıyla yerine getir!”

Koca Kanunî dergâhtan ayrılırken, ülkesinde, kendisini ikaz edecek böyle âlimler bulunduğu için şükreder ve gözyaşlarını da tutamaz!..

Telli Baba Hazretleri

Sarıyer ve Rumeli Feneri arasında Rumeli Kavağı’nın girişinde bulunan türbe hakkında pek çok rivayet ve efsane vardır.

Söylentiye göre buralara daha önceleri Telli Tabya denilmekteymiş. Bu türbede de Telli Tabya ‘da balıkçılık yapan bir ermiş yatmaktaymış. Telli Tabyalı ermiş zamanla “Telli Baba” olmuştur. Bir rivayete göre de Telli Baba; Fatih döneminde tabur imamlığı yapan Abdullah Efendi’dir. Şehit olmuştur bir kız onu rüyasında görür. Rüyasından yola çıkarak Telli Baba’nın mezarını bulur ve genç kız hızlı bir şekilde iyileşir. İyileştikten sonra birçok kişinin türbeyi ziyaret etmesine vesile olur. Başka bir rivayete göre ise; Telli Baba aslında bir memurudur. Gemilerde kılavuzluk ettiği bir gün denizin kabardığını ve kabaran denizde küçük bir kayık içinde genç bir kızla delikanlı görür. Ardında hemen onları kurtarmak için denize atlar; kızı kurtarır fakat erkeği kurtaramaz. Genç kız yıllar sonra evlenmeden önce Telli Baba’ya teşekkür etmeye gider ancak Telli Baba’nın vefat ettiğini öğrenir bunun üzerine kız ağlayarak telli duvağını mezara bırakır.

Türbenin yapısı diğer türbelerden farklıdır. İçeride bir sanduka ve namaz kılınabilecek küçük bir oda bulunmaktadır. Bu odada da Boğaz’a açılan küçük bir pencere bulunmaktadır. Günümüzde: burası özellikle yeni evlenen çiftlerin uğrak yeridir.

Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri

Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri 1541 yılında Şereflikoçhisar’da dünyaya gelmiştir. Anadolu’nun büyük evliyalarındadır. Ayasofya Medresesinde eğitim gördüğü esnada hocası Nazırzade Ramazan Efendi ondaki yeteneği görerek yanına almış ve vefat edene kadar yanından ayırmamıştır. 1576 yılında Nazırzade Ramazan Efendi’nin vefatı üzerine onun yerine Bursa kadısı olmuştur. Bursa kadılığı yaptığı esnada rüyasında cennetlik sandığı kişileri cehennemde, cehennemlik sandığı kişileri cennette görünce uyanır uyanmaz Üftade Hazretlerinin yanına gitmiş ve ona teslim olmuştur. Malını mülkünü Bursa’da fakirlere dağıttıktan sonra Üftade Hazretleri’nin özel olarak yaptığı bir sopaya ciğer takarak pazarda ciğer satar. Bir süre sonra Üftade Hazretleri onun kemale erdiğini anlar ve onu İstanbul’a yollar.

İstanbul’a geldikten sonra, Üsküdar’da I. Ahmet devrinde kurduğu dergâhta öğrencilere yetiştirir. Küçük Ayasofya ve Fatih camilerinde dersler verir. 1628 yılında vefat etmiş ve Üsküdar Gülfem Hatun Mahallesi Mektep Sokak’ta bugün Aziz Mahmut Hüdai Camii’nin bulunduğu yere defnedilmiştir.

Hüdayi Hazretleri’nin sevenlerine duâsı:

“Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip rûhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir… Bize mensup olanlar, denizde boğulmasınlar; âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler; îmanlarını kurtarmadıkça ölmesinler; öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve de ölümleri denizde boğularak olmasın!..”

Yuşâ Hazretleri

Yuşa Hazretleri Tepesi, Boğaziçi Anadolu kıyısındaki Anadolu Kavağı semtinin tepelerinde denizden 201 metre yükseklikte bulunan ve Hazreti Yuşa Peygamber’in (M.Ö. 1082-972) türbesinin bulunduğu rivayet edilen bir tepedir. Muhteşem bir boğaz manzarasına sahip olan Yuşa Tepesi, aynı zamanda Çamlıca Tepesi‘nden sonra gelen İstanbul’un ikinci en yüksek tepesi konumundadır.
Türbede gömülü olan zatın Yuşâ Hazretleri olduğuna inanılmaktadır. Hazreti Yuşâ bir rivayete göre Musa Peygamber ile birlikte Mecmeu’l Bayreyn’e yani Boğaziçi’ne gelmiş ve vefat ederek bu tepeye gömülmüştür.

Barbaros Hayreddin Paşa’ya rahmetle

Dostlar, 28 Eylül dünya tarihine altın harflerle yazılmış bir zaferin yıldönümüdür. 28 Eylül 1538 tarihinde Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı donanması ile Amiral Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanması arasında geçen Preveze Deniz Savaşı, sonucunda “Akdeniz Türk Gölü haline geldi.” Bugün bu büyük unutulmaz zaferin 483. yılı ve aynı zamanda bugün yıllardır Deniz Kuvvetleri Günü olarak kutlanıyor.  Zaferimiz ve Deniz Kuvvetleri günümüz kutlu olsun.

Deniz Kuvvetlerimiz; Çaka Bey, Barbaros Hayrettin Paşa, Gazi Hasan Paşa, Kılıç Ali Paşa, Oruç Reis, Piri Reis ve Turgut Reis gibi Türk ve dünya denizcilik tarihinde müstesna bir yer edinmiş bahriyelilerimizin başarılarından aldığı ilhamla dün olduğu gibi bugün de Elhamdülillah mavi vatanımızda gururla bayrağımızı dalgalandırmaya devam ediyor. Mavi Vatan sevdamızın tekrar büyük aşkla göğsümüzü kabarttığı bu günlerde Rabbim bu davaya gönül vermiş yöneticilerimize ve bütün güçleri ile sahada mücadele veren bahriyelilerimize yar ve yardımcıları olsun. Ülkemizi, milletimizi her türlü şer odaklarının kirli emellerinden muhafaza eylesin.

Bu vesileyle, Preveze Deniz Zaferi’nin mimarı Barbaros Hayrettin Paşa başta olmak üzere Mete Han'dan Sultan Alparslan'a, Sultan Alparslan’dan günümüze kadar şanlı ordumuzun bu seviyeye ulaşmasında emeği geçen tüm komutanlarımızı ve devlet büyüklerimizi saygıyla anıyorum. Aziz şehitlerimizi, ebediyete intikal eden kahraman gazilerimizi ve bahriyelilerimizi bir kez daha rahmet, minnet ve dua ile anıyorum.