Ortadoğu’nun ve Körfez bölgesinin kanlı bıçaklı iki ülkesi Suudi Arabistan ve İran, ilişkilerini normalleştirmek için bir süredir Irak’ta görüşüyor.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, Bağdat'ta gerçekleştirilen görüşmelerin “en iyi şekilde devam ettiğini” ve görüşmeleri “kalıcı bir ilişkiye dönüştürmeye” çalıştıklarını söyledi.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, 21 Eylül’de İran’la doğrudan görüşmelerin dördüncüsünü gerçekleştirdiklerini ve görüşmelerin halen “istikşaf” aşamasında olduğunu ifade ederken, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ise Beyrut’ta yaptığı açıklamada, görüşmelerde “iyi bir mesafe kat ettiklerini” öne sürdü.

İran ve Suudi Arabistan arasındaki diplomatik bağlar Ocak 2016’dan bu yana kopuk.

Suudi Arabistan, Şii din adamı Nimr el-Nimr'in idam edilmesinin ardından Tahran ve Meşhed’deki temsilciliklerinin saldırıya uğraması üzerine İran'la diplomatik ilişkilerini kesmiş, İranlı diplomatlardan da ülkeyi terk etmelerini istemişti.

Birbirini “azılı düşman” olarak gören ve bu düşmanlık söyleminden beslenen iki ülkeyi masaya oturmaya ve ilişkilerini gözden geçirmeye zorlayan birçok faktör var.

Söz konusu faktörlerin başında “sıkışmışlık” geliyor.

Suudi Arabistan, birçok ülkeyi yanına alarak büyük bir gürültüyle girdiği Yemen’den çıkamıyor.

Demokrat Joe Biden başkanlığındaki ABD yönetimi, bir yandan Yemen’deki savaşı bitirmesi için Riyad’a baskı yaparken diğer yandan da bölgede İran’ın önünü açacak bir politika benimseyeceğini gizlemiyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Irak ve İran İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Jennifer Gavito, CNBC’ye yaptığı açıklamada, Biden yönetiminin Suudi Arabistan ve İran arasında yürütülen görüşmelerden memnun olduğunu söyledi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, animasyon filmindeki gibi İran’ı işgal eden Suudi Arabistan askerlerinin Tahran’da coşkuyla karşılandığını hayal etse de gerçek hayatta İran’la bir şekilde ve en azından belli ölçüde arasını düzeltmesi gerektiğinin farkında.

Birçok gözlemci ve uzman Riyad’a Ankara’yla yakınlaşma telkininde bulunurken Suudi Arabistan’ın Türkiye yerine İran’la ilişkilerini düzeltme çabasının sebeplerinde biri de bu.

Muhammed bin Selman, pragmatik bir yaklaşım benimseyerek Washington’da göze girebilmek için “Biden yönetimiyle arası bozuk Türkiye” yerine “Demokratlar’ın gözdesi İran” ile görüşüyor.

İkincisi, İslam dünyasında milyonların gönlünde taht kuran Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin Suudi Arabistan için “İran’dan daha tehlikeli” olduğunu düşünüyor ve en geç 2023’e kadar “Türkiye’de iktidarın değişmesini” ümit ediyor.

Ankara’yla ilişkilerini düzeltmek için “Erdoğan’ın devrilmesini” ve Türkiye’nin “eski günlere dönüp içine kapanmasını” bekliyor.

Azerbaycan’ın Karabağ zaferinden ve Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan üçlüsünün ortak tatbikatlarından bu yana İran da bir tür “kuşatılmışlık” hissediyor.

Afganistan’da Pakistan destekli Taliban’ın ülkenin kontrolünü ele geçirmesinden sonra Tahran’ın bu hissinin daha da güçlendiği söylenebilir.

İran’ın son günlerde Azerbaycan’la yaşadığı gerginlik ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini düzeltme arzusu kuşatılmışlık hissinden kurtulma çabası olarak görülebilir.