Yeryüzünde yaşayan canlıların beslendiği ve kendilerinden fayda gördüğü bütün şeyleri rızık olarak adlandırıyoruz. Kâinattaki tüm canlıların rızkını veren ise Allah Teâlâ’dır.

Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’ın üzerine olmasın. Allah onların halen bulunduğu yeri de emanet olarak konulacağı yeri de bilir; hepsi apaçık kitapta vardır. (Hûd Suresi, 6. Ayet)

Yani Allah Teâlâ bütün canlıların rızkını takdir etmekte ve yaratmaktadır. Bu durumda bana haklı olarak “mademki rızık Allah Teâlâ’nın takdiri ve yaratması ile oluyor, bu durumda İslâm’ın kabul etmediği haram yollardan rızkını kazanan insanların bundan dolayı neden cezai sorumluluğu olabilir?” şeklinde bir soru yöneltebilirsiniz.

Bu durumun izahatını sizlere, özünde İslâm’ın iman esasları dahilinde değerlendirebileceğimiz kader ve kazaya iman sistematiğini irdeleyerek yapabilirim.

Allah Teâlâ’nın bu yeryüzündeki halifesi olan insanların bütün iş ve davranışları iki kısımdan teşkil olmaktadır. Bu iş ve davranışlardan ilki doğrudan doğruya ilâhî iradeye bağlı olarak Allah Teâlâ’nın takdiri ve yaratması ile olan işlerdir.

Misâl olarak insanların boyunun uzun veya kısa olması gibi fiziksel özellikleri, maruz kaldığı bir hastalık sebebiyle vücudunda meydana gelebilecek muhtemel etkiler ile kalbin ve diğer organların çalışması bunlardandır. Bu iş ve davranışlardan ikincisi, insanların istekleri doğrultusunda ortaya koyduğu iradesine bağlı olarak Allah Teâlâ’nın takdir ederek yarattığı işlerdir. Bu işler insanın istekleri ve iradesinin doğrultusunda Allah Teâlâ’nın takdiri ve yaratması sonucu meydana geldiğinden dolayı Müminlerin bu işlerden dolayı sorumluluğu bulunmaktadır.

Bu bağlamda Allah Teâlâ’nın ezelden; İlâhî iradesini ortaya koyması ve sınırsız ilmi ile insanların iradesini hangi doğrultuda kullanacağını bilmesi söz konusudur. Dolayısı ile kâinattaki olmuş ve olacak her şey Allah Teâlâ tarafından ezelden takdir edilir. Allah Teâlâ’nın kâinatta olmuş ve olacak her şeyin yeri, zamanını, özelliklerini ezelden bilmesi ve takdir etmesi kader olarak isimlendirilmektedir.

İnsanın rızkını arayıp bulmak mükellefiyetinde olduğu gerçeğini kaza-kader sistematiği ile birlikte düşündüğümüzde; insanın rızkını hangi yönde isterse yani bu doğrultuda iradesini hangi yönde ortaya koyarsa, Allah Teâlâ’nın insanın rızkına dair o yönde bir takdir buyurarak rızkı yarattığı gerçeğine erişiriz.

Misâl olarak insan, rızkını helal yollardan kazanmaya yönelik bir irade ortaya koyarsa Allah Teâlâ’nın o insanın rızkını iyiliği takdir ederek yaratması söz konusu olacaktır. Misâl olarak insan, rızkını haram yollardan kazanmaya yönelik bir irade ortaya koyarsa Allah Teâlâ’nın o insanın rızkını kötülüğü takdir ederek yaratması söz konusu olacaktır.

Rızkını kazanırken iradesini kötülükten yana koyan insan sorumlu olarak elbette bunun cezasını görecektir. İnsanın görevi, geçici yeryüzünde refaha eriştiği gibi kalıcı ahiret yurdunda felaha erişebilmek olduğundan, rızkı helal yollardan kazanmak esastır.

De ki: “Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir?” De ki: “Allah’tır. O halde biz veya siz, iki taraftan biri ya doğru yoldadır yahut açık bir sapkınlık içindedir.” (Sebe' Suresi, 24. Ayet)