Hayra harcayan, Allah yolunda harcadığı vakit, zırh genişler, hatta ayağının parmaklarını örter ve ayak izlerini siler. Cimriye gelince o, bir şey harcamak dilediğinde her halka yerine yapışır, o zırhı genişletmeye uğraşırsa da genişlemez.

İnfak: Dinî-ahlâkî bir terim olarak genellikle “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” demektir. Bu bakımdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir. (Mustafa Çağrıcı TDV İslâm Ans. İlgili md.)

“VEREN EL”E MELEKLERİN DUALARI

“Her sabah iki melek iner. Birisi, “Allah’ım, sadaka verenin malına bolluk ver,” der, diğeri de; Allah’ım sadaka vermeyenin malını yok et der.” (Buhari, zekât 27; Müslim, zekât 17.)

Bir kudsî hadiste Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey kulum, sen yoksullara sadaka ver ki, Ben de sana vereyim.” (Buhari, Hûd Sûresi tefsiri 2; Müslim, zekât 11)

Rabbimiz de bu konuda nice güzel hakikatler beyan buyurmuştur:

“Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a güzel ödünç takdiminde bulunun! Kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz.

Allah’tan bağışlanma dileyin; Allah elbette bağışlar, merhamet eder.” (73 Müzzemmil 20.)

 “İnanıp yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekât verenlerin Rableri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (2 Bakara 277.)

Gerçek mü’minlerin özellikleridir bunlar:

“Onlar, ğayba inanırlar, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarf ederler.” (2 Bakara 3.)

“Onlar namaz kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarf ederler.” (8 Enfal 3.)

CİMRİ İLE CÖMERDİN DURUMU

Ebu Hureyre (ra) rivayet etmiştir:

“-Cimri ile (malını hayra) sarf eden (cömerd)in benzeri; üzerlerinde meme (hizasından) köprücük kemiğine kadar, demirden cübbe bulunan iki adamın benzeridir.

(Hayra) harcayan, (Allah yolunda) harcadığı vakit, zırh genişler, hatta ayağının parmaklarını örter ve ayak izlerini siler. Cimriye gelince: O, bir şey harcamak dilediğinde her halka yerine yapışır, o zırhı genişletmeye uğraşırsa da genişlemez. (Buhari, zekât 28.)

Ayet-i kerime ölçüyü şöyle ortaya koyar:

Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.” (17 İsrâ 29.)

Eğer harcamalarında Allah’ın rızasını düşünerek hareket ederse, çocuklarına getirdiği şeylerden de sevaba nail olacaktır. Bu onun, aynı zamanda âhirete yönelik infakı olacaktır.

Ebu Mes’ud el- Bedrî (ra) anlatıyor:

“Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Müslüman kişi, ailesinin nafakası için harcar ve bundan sevap umarsa bu ona sadaka olur.” (Buharî, nafakât 1, îman 41; Müslim, zekât 48; Nesâî, zekât 60; Tirmizî, birr 42.)

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Bir dinar var Allah yolunda harcadın, bir dinar var köle azad etmekte harcadın, bir dinar var fakirler için tasadduk ettin, yine bir dinar var onu da ailen için harcadın. İşte (hep hayırda harcanan) bu dinarların sana en çok sevap getirecek olanı ehlin için harcadığındır.” (Müslim, zekât 39.)

Cimrilik ve cimriler Allah’ın âyetlerinde yerilmiş, onların bu yaptıklarının kendilerine fayda sağlamayacağı, aksine, pişmanlık getireceği belirtilmiştir:

Onlar cimrilik ederler, insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar, Allah'ın bol nimetinden kendilerine verdiğini gizlerler. Kâfirlere aşağılık bir azab hazırlamışızdır.” (4 Nisâ 37.)

Görüldüğü üzere bu, kâfirlerin bir özelliğidir.

Bunlar cimrilik ederler ve insanlara da cimrilik yapmalarını söylerler. Allah'ın buyruğundan kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah şüphesiz müstağni ve övülmeğe layık olandır.” (57 Hadîd 24.)

Hz. Ali (ra) de şöyle der:

“Cimri insan dünyada fakirler gibi yaşar, âhirette zenginler gibi hesaba çekilir.”

HANGİ SADAKANIN SEVABI DAHA BÜYÜKTÜR?

Ebu Hureyre (ra) şöyle anlatır.

Rasullullah’a (sav), bir adam geldi ve şöye dedi: “Ey Allah’ın elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür? Peygamber Efendimiz (sav) şöyle cevap verdi:

“Güçlü-kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde iken, fakir düşmekten endişe etmekteyken veya bunun zıddına daha çok zengin olmayı arzularken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. Bu işi can boğaza gelip de falana şu kadar filana bu kadar demeye bırakma, zira o mal zaten varislerden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhari, zekât 11.)

“-Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz dane bulunan bir tohumun hali gibidir. Allah dilediğine kat kat verir ve Allah ihsanı bol, her şeyi hakkıyla bilendir.” (2 Bakara 261.)

 “Allah'ın rızasını kazanmak ve kalplerini sağlamlaştırmak için mallarını sarf edenlerin durumu, yüksekçe bir tepede bulunan, bol yağmur aldığında yemişlerini iki kat veren, bol yağmur yağmasa bile çisentisi düşen bir bahçenin durumu gibidir. Allah işlediklerinizi görür.” (2 Bakara 265.)

 “Ey îman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş kimselere farz kılındığı gibi, size de sayılı günlerde farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (2 Bakara 183.)

BİRE “YEDİYÜZDEN” FAZLA SEVAP

İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ;

 “Ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakırbuyurmuştur.

Oruçlu için iki sevinç vardır:

Biri, iftar ettiği zamanki sevincidir. Diğeri;

Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir.

Hiç kuşkunuz olmasın ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, sıyam 164.)

 “Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir.

Oruçlular nerede? diye çağrılır.

Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez.

Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez.” (Buhârî, savm 4; Müslim, sıyâm 166.)

ALLAH’I ŞÂHİT TUTARAK BORÇLANAN KİŞİ

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah aleyhissâlatu vesselâm Beni İsrâil’den bin dinar borç para isteyen bir kimseden bahsetti. Beni İsrail’den borç talep ettiği kimse: “Bana şahitlerini getir, onların huzurunda vereyim, şahit olsunlar!” dedi. İsteyen ise: “Şahit olarak Allah yeter!” dedi. Öbürü: “Öyleyse buna kefil getir” dedi. Berikisi “Kefil olarak Allah yeter”, dedi. Öbürü:

“Doğru söyledin! dedi ve belli bir vade ile parayı ona verdi. Adam deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vâdesi içinde ödemek maksadıyla geri dönmek üzere bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı sahibine hitabeden bir mektupla birlikte oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp düzledi. Sonra da denize getirip:

“Ey Allahım, biliyorsun ki, ben falandan bin dinar borç almıştım. Benden şâhid istediğinde ben: “Şahit olarak Allah yeter!” demiştim. O da şahid olarak Sana razı oldu. Benden kefil isteyince de: “Kefil olarak Allah yeter!” demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. Ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi onu Sana emânet ediyorum!” dedi ve odun parçasını denize attı ve odun denize gömüldü.

Sonra oradan ayrılıp, kendini memleketine götürecek bir gemi aramaya başladı. Borç veren kimse de, parasını getirecek gemiyi beklemeye başladı. Gemi yoktu ama, içinde parası bulunan odun parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. (Testereyle parçalayınca parayı ve mektubu buldu.)

Bir müddet sonra borç alan kimse geldi. Bin dinarla adama uğradı ve:

“Malını getirmek için aralıksız gemi aradım. Ancak beni getirenden daha önce gelen bir gemi bulamadım,” dedi. Alacaklı:

“Sen bana bir şeyler göndermiş miydin?” diye sordu. Öbürü:

“Ben sana, daha önce bir gemi bulamadığımı söyledim” dedi. Alacaklı:

“Allah Teâlâ Hazretleri, ‘senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak dön!’ dedi.” (Buhari, kefalet 1.)

Tevekkülü güzel olanların sonucu ne güzeldir. Bu, kavi bir imana bağlıdır.