İstanbul Kocamustafapaşa’daki Tevruz Apartmanı 12 numarada, Abdullah Yeğin Ağabey ile birlikte kalıyordum. Sene 1996’ydı. Muhammed Orakçıoğlu Elazığ’dan gelmişti. Kendisine, Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin “Vefatımdan sonra, sadakatli varisim!” diye bahsettiği Hacı Hulusi Bey’i sormuştum. Orakçıoğlu da “Her namaz öncesi, Dokuzuncu Söz’den bir parça okurdu…” şeklinde bir cevap vermişti. Bu cevap, o dönemde bana hem anlamsız hem de yapmacık gelmişti. Çünkü, Dokuzuncu Söz’ü müteaddit defa okuduğum halde anlamamış ve anlayana rastlamamış biriydim. Bu yanlış algı, Hacı Hulusi Bey gibi bir zata suizanda bulunmama sebep olmuştu. Dedim ya hem okuduğumu anlamıyordum hem de anlayan birine denk gelmemiştim. Zaten etrafımda “ağabey” diye tasnif ettiğim kişilerin de bu eseri anlamak gibi bir dertleri yoktu.

MOLLA MUHAMMED’İN ŞERH VE İZAHATI!..

Molla Muhammed Hoca’yla 2002 yılında tanışma bahtiyarlığına eriştim. Molla Muhammed Hoca’nın rahleyi tedrisindeki ilmi heyetin şerh ve izahları sayesinde, Dokuzuncu Söz, Hüve Nüktesi’yle birlikte ilk anladığım eserlerden oldu. Ene, Zerre, Tabiat ve Haşir risalesi gibi; Risale-i Nur’un en müşkül yerlerini de, “Yapılan şerh ve izahlar sayesinde anladım” desem yeridir.

Dokuzuncu Söz’ün kıymetini şerh ve izah eden Müellif Molla Muhammed Hoca, “Şerh ve îzáh ettiğimiz “Dokuzuncu Söz”, namâzın beş vakte hikmet-i tahsísini, beş nükte içinde öyle bir súrette îzáh ve isbât etmiştir ki; akl-ı beşer, bu isbât karşısında hayrân olur, áciz kalır. Zamânın hakíkatini çözmeyen; zamânın fevkıne çıkmayan; evkát-ı salâtta tecellî eden celâlli, cemâlli ve kemâlli esmânın tecelliyyâtına mazhar olmayan; Mi‘râc-ı Ekber’in gölgesinde namâz vâsıtasıyla urûc ederek Álem-i İmkân ve Álem-i Vücûb’u akıl ve kalb ile keşf etmeyen ve namâz merdiveniyle huzúr-i İlâhîye terakkí edip tecelliyyât-ı Zâtiyye ile müşerref olmayan bir zât, elbette bu gáyet esrârlı, derin ve dakík hakáikı ilmen îzáh ve isbât edemez.” demiştir.

Yukarıdaki cümleleri okuyunca, “Bu eserin kıymetini bu kadar âlî sözlerle ifade etmek, tâkat-ı beşerin fevkinde değil midir?” şeklinde bir soru aklımdan geçti.

BAŞKA ESERLER VAR MI?

Aynı eserde “Namâzın bu muayyen vakitlere tahsís edilmesinin hikmetlerini beyân eden başka eserler var mıdır?” şeklindeki soruya; müellif Molla Muhammed şu şekilde cevap veriyor:

Tahkík ettiğim kadarıyla, Üstâd Bedîuzzamân’dan başka, başta namâz olmak üzere ibâdetlerin hikmetlerinden mufassalan bahs eden yalnızca Muhyiddîn-i Arabî’yi gördüm. Namâzın beş vakte tahsís-i hikmeti háric, namâzın ef‘ál, akvâl ve ahvâlininin hakíkatını hîç bir ulemâ onun gibi açıklamamıştır. Fakat, o zât, zamân i‘tibâriyle namâzın hikmetlerini fazla îzáh etmemiştir. Zamân i‘tibâriyle namâzın hikmetlerini en güzel şekilde hall eden Bedîuzzamân Hazretleridir. Onun için kendisine “Bedîuzzamân” denilmiştir. Beşer târîhınde peygamberler ve sahâbeler müstesnâ, zamânın ve ölümün hakíkatini hîç kimse Üstâd Hazretleri kadar açıklayamamıştır. Ne feylosaflar, ne İslâm ulemâsı bu noktada Üstâd Bedîuzzamân Hazretlerine kavuşamamıştır. Bu konuda Üstâd, ferd-i ferîddir.

Daha önce, Tahşiye Yayınevi’nden çıkan bu eseri, Heybil Yayınevi de neşretmiş. Geçtiğimiz günlerde, yayınevi yetkilisinin beni arayarak, eserin piyasaya çıktığı müjdesini vermesine ziyadesiyle memnun oldum. Bu vesileyle, söz konusu eser-i âlîyi anlamak gibi bir derdi olanların okumalarını şiddetle tavsiye ederim.

Selam ve dua ile…

Fiemanillah…