Orta Asya’nın parlayan yıldızı Kazakistan, modern dönemde Kazak Türklerinin yaşadığı coğrafyadır. Geniş Orta Asya topraklarında dünyadaki Türklerin ilk yerleşim yerleri, anavatanları içindedir.

Genelde Orta Asya’daki Kazaklar ile Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan ve bugünkü Ukraynalıların atası olan Kozaklar/Kazaklar karıştırılmaktadır. Orta Asya’da yaşayan Kazaklar Türk ve Müslümandır. Konuştukları dil de Türkçenin bir lehçesi olan Kazakçadır. Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Kozaklar ise Slav asıllıdır ve Hristiyan’dır. Yani iki milletin hiçbir benzerlikleri yoktur.

Kazak Türklerine has olan “Kazak” kelimesi 15. yüzyıldan beri kullanılmaktadır. “Kazak” yaşadıkları coğrafyada “mert, cesur, yiğit, kendi başlarına buyruk” yaşayanlar anlamındadır. Orta Asya’nın bu cengâver Türklerine özgü olarak günümüze kadar bu kullanım gelmiştir. Rusların, sömürge dönemlerinde Kazakları ayrı bir millet olarak gösterme çabaları olmuşsa da bu karşılık bulmamıştır.

Rusların Orta Asya’ya doğru yayılmaları ve istilaları Kazak Türklerini derinden sarsmıştır. Üstün silah teknolojileri ve ekonomik güçlerine rağmen, Kazaklar 19. asır boyunca ve 20. asrın ilk çeyreğinde büyük kahramanlıklar göstererek onlara karşı koymuşlar, vatanlarını teslim etmemek için yüzbinlerce kayıp vermişlerdir. Kazakistan coğrafyanın her karışı, vatanlarını Ruslara karşı korumaya çalışan cengâver Kazakların, masum kadınların, çocukların ve yaşlıların kanları ile sulanmıştır. 19. asırda Sırım Datov, İsatay Tayman, Kenesarı Sultan, Can Hoca, İsen Batur, Han Gali Arslan ve İsa Tülenbay önderliğindeki direnişler, Kazak tarihinin yüz aklarıdır. Rusların Orta Asya’yı işgallerinde acımasız kıyımlarına tepki gösteren dünyayı teskin için 1865 yılında yayınladıkları “Vahşice hayat süren ve birbirlerini boğazlayan insanlara medeniyet getirdik” yollu bildiride geçenlerin gerçekle alakası yoktur.

1917 Ekim devriminden sonra Rusya’ya hâkim olan Lenin, Orta Asya’daki diğer Türklere olduğu gibi Kazaklara da bağımsızlık sözü vermiş fakat bu bahar havası kısa sürmüştür. 1922 yılından sonra Stalin’in Rusya’ya hâkim olması Kazaklar için felaket yılları olmuştur. Kazakları milli kimliğinden ve kültüründen soyutlamak için Stalin, Kiril alfabesini ve resmi dil olarak da Rusçayı şart koşmuştur. İkinci Dünya Savaşından sonra da Kazakların çoğunu Kazakistan dışına sürerek, Rusya’daki diğer toplulukları Kazakistan’a toplamıştır. Kazaklar, kendi vatanlarında azınlıkta kalmışlardır. Kazakistan’ı “faşist Almanya ile işbirliği yapan” “hainler !” için toplama kampı haline getirmiştir. Bu gün Kazakistan’da asli vatanlarından koparılmış farklı milletlerin olmasının sebebi budur.

Ruslar, Orta Asya’daki diğer topluluklar gibi Kazaklara da kültürel asimilasyon ile yeni bir kimlik inşa etmeye çalışmışlardır. Bunun izlerini 1943 yılından 1992 yılına kadar söylenen Kazak Milli Marşının mısralarında görmek mümkündür.

 

“Biz Kazaklar, ezelden özgürlük isteyen,

Bağımsız hayat ve vicdan için can veren.

Kalın sis içinde yol bulamadığında,

Lenin güneş gibi parladı ve sabah oldu.

 

Yaşasın Sovyetler Birliği,

Özgürlük, eşitlik veren.

Ülkeleri birliğe çağıran,

Zafere, neşeye, cesarete!

 

Lenin'in muzaffer geleneğini lekelemeden,

Nesili vatanın şanına şan ekledi,

Müttefik ülkelerin koruyucusu,

Büyük Rus halkına teşekkür ederiz.

 

1992’ye kadar söylenen Kazak Milli Marşı bu coğrafyada olan her şeyi, kendi vatanlarında bir milleti asimile gayretlerini açıklamaktadır. Kazakların efsanevi lideri Nur sultan Nazarbayev’in bizzat katkılarıyla bu tarihten sonra “Benim Kazakistan’ım”, Kazakların Milli Marşı olmuştur. 1992’den beri söylenen ve özgürlüğün nakışlarının örüldüğü Kazak Milli Marşı’ndan bir dörtlük:

 

“Benim ülkem, benim ülkem,

Gülün olur ekilirim,

Şiirin olur dökülürüm, ülkem!

Vatanım benim-Kazakistan’ım.”