Yunanistan, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde bir taraftan Türkiye’yi dengelemek, diğer taraftan da Türkiye’den bazı tavizler koparabilmek adına küresel ve bölgesel düzeyde yoğun bir diplomatik mesai harcıyor. Batı kanadında Amerika, Fransa ve Avrupa Birliği’ni, doğuda da İsrail, Güney Kıbrıs ve Arap ülkelerini Türkiye’ye karşı harekete geçirmeye çalışıyor.

Atina’nın yürüttüğü diplomaside en dikkat çeken nokta, kullandığı dil ve retorik. Bu doğrultuda Yunanistan’ın batılı ortaklarının ve kamuoyunun desteğini alabilmek amacıyla “ben” yerine “biz” vurgusunu sıkça yaptığı görülüyor. Mesela Yunanistan’ın egemenliği, güvenliği yerine Avrupa’nın egemenliği, güvenliği ve istikrarı gibi daha kapsayıcı ifadeleri tercih ediyor. Bölgesel düzeyde ise, “Türkiye’nin saldırganlığı, yayılmacılığı, müdahaleciliği ve İslam merkezli Osmanlıcılık siyaseti” şeklinde bölgedeki ülkelerin tepkisine yol açabilecek kavramlar kullanmayı yeğlediği anlaşılıyor.

Atina’ya göre Türkiye’nin, “Neo-Osmanlıcılık” siyasetinden dolayı komşularıyla arası açıldı ve bölgede giderek yalnızlaştı. Aslında Atina burada kendini ele veriyor. Zira Yunanistan, Türkiye’nin komşularıyla arasının açılmasından ziyadesiyle memnun. Lakin üzülmüş ve endişelenmiş gibi bir hava estiriyor. Hâlbuki Atina’nın yeni bir jeopolitik rol peşinde koştuğunu ve bu uğurda Türkiye’yi saf dışı etmek için büyük bir çaba harcadığını aklı kesen herkes biliyor.

Projeye göre Yunanistan, Ortadoğu ile Avrupa’nın yeni köprü ülkesi olacak ve böylece Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa arasındaki siyasi, askeri ve ticari ağlar Atina’nın taşeronluğunda yeniden örülecek. Batı ittifakı bu rolü önceki yıllarda Türkiye’ye biçmişti. Fakat Türkiye’nin senaryodaki rolü oynamak yerine kendisine yeni bir rol biçmesi, tüm hesapları altüst etti. Dahası Arap Baharı ve sonrasında meydana gelen olaylar, Türkiye’nin bu rolün sadık oyuncusu olamayacağını bir kez daha teyit etti. Böylece Ankara’nın rolü Atina’ya verildi.

Rol değişimiyle birlikte bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin tersyüz olmaya başladığı dikkatlerden kaçmadı. Öncelikle bölgede iki hasım ülke olan Yunanistan ile İsrail’in arası düzeltildi. Ardından Arap-İsrail düşmanlığı dostluğa çevrildi. Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı Dendias da bu yeni rolün varlığını kabul ediyor ve ekliyor, “Amerika, Yunanistan’ı Avrupa ile Ortadoğu arasında yeni bir köprü olarak görmek istiyor. Çünkü bizim hem İsrail’le hem de Arap dünyasıyla ilişkilerimiz çok iyi.”

Fakat Türkiye’nin Mısır politikasında değişikliğe gitmesi, Birleşik Arap Emirlikleri’yle yeniden işbirliğine yönelmesi ve İsrail’le ilişkilerin düzeltilmesine olumlu baktığını açıklaması, Atina’da çanların yeniden çalmasına neden oldu. Neden mi? Çünkü Atina’nın bölgesel siyaseti yalnızca, “Türkiye karşıtlığı” ve “Türkiye’nin yalnızlığı” üzerine kuruluydu. Kısacası Yunanistan, tüm yumurtaları tek bir sepete koymuştu ve o sepet şimdi kırılmak üzere.

Şunu unutmamak gerekiyor. Türkiye ile Yunanistan sağlıklı bir şekilde mukayese edildiğinde, Yunan dış politikasının, Türk dış politikasının bir fonksiyonu haline geldiği görülür. Başka bir ifadeyle, Yunan dış politikasının Türk dış politikasının hamlelerinden etkilenme kapasitesi oldukça yüksektir. O halde Ankara’ya düşen, bölge ülkeleriyle işbirliklerini en kısa sürede artırmaktır. Böyle yapıldığı takdirde Atina’nın Türkiye’yi çevreleyen ve yalnızlaştıran politikası anında yerle yeksan olacaktır.