Atasözleri, yüzyılların birikimini ve tecrübesini ihtiva ederler. Nesilden nesle aktarılan bu özlü sözlerde, tespitlerin, önerilerin ve uyarıların net bir şekilde öne çıktığını görürüz.

Yalnız şu var ki, eğer bu ifadeler doğru okunmazlarsa asıl manalarının çok dışında bir anlam kazanmaları işten bile değildir.

Yazıya serlevha ettiğimiz atasözü de bunlardan birisi.

Doğru okunamadığı için kastedilen mananın çok dışında hatta tamamen zıddı bir anlam kazanmıştır bu söz…

Bu söz ifade edilirken yapılan vurgu, yaşanan bazı hadiselerin akabinde yanlış bir sonuç çıkmasına neden olmuştur çoğunlukla.

Eski dostun düşman olmayacağı cümlesi kesin bir yargı içeriyor görüldüğü üzere.

Geçmişte dost (?) olan insanların bir zaman sonra farklı mecralarda ve hatta birbirine düşman sayılabilecek konumlarda olduğu bilinen bir hakikat…

Meseleye bu hakikat bağlamında bakıldığında, eskiden dost bilinen insanların düşmanca bir tutum takınabileceği sıkça rastlanılan bir vakıa…

Bu atasözü, yazının başında da ifade ettiğimiz gibi doğru okunamaz ise (ki, çoğunlukla doğru okunmuyor), kendi kendini nakzetme sonucunu doğurur.

Geçmişte birlikte yol yürümüş, dostluk yapmış olduğu varsayılan bazı kimselerin, yıllar sonra “dostum” dediği kimseye aleni düşmanlık yaptığı (ki, aşağıda örnekleri verilecektir) gerçeği, bu sözün doğru bir önerme olmadığı ve isabetli bir saptama içermediği sonucunu verir.

Oysa söz kesinlikle doğrudur.

Demek oluyor ki, doğru olmayan, bu sözün okuma biçimi yahut ifade edilirken müracaat edilen vurgu biçimidir.

Konuyu örnekleme ile açalım dilerseniz.

Mesela, geçmişte Sayın Cumhurbaşkanı’na dostluk bağı ile bağlı olduğunu beyan eden kimi siyasilerin bugün çok açık bir şekilde, kendilerini her vesile ile “düşman” safında bulunmuş bazı kimselerden daha şedit bir düşman mesabesine geldikleri herkesin bildiği bir gerçek…

İşte, Davutoğlu, işte Babacan, işte Gül ve diğerleri…

(Diğerleri derken, siyasetçiden tutun da gazeteci makulesine varıncaya kadar menfaati tükenip de gemiyi terk eden tüm fırsatçı özneleri kastediyorum elbette…)

Geçmişe baktığınızda her birinin bulundukları konumu ve işgal ettikleri makamları Sayın Cumhurbaşkanı’na borçlu olduklarını belirten sözler sarf ettiklerini görürsünüz.

Bununla birlikte, mezkûr eşhasın eski dönem için kendilerini iftiharla “dost” diye tanımladıkları herkesin malumu…

Peki, eğer eski dost düşman olmuyor ise bunların yaptığı düşmanlığı neyle ve nasıl izah edeceğiz?

Mevcut duruma göre eski dost pekâlâ düşman olabiliyor!

Hatta normal bir düşmanlığın ötesinde gayzı ağzından taşan, muhatabına en şedit nefret ifadeleriyle saldıran şahıs yahut şahıslar söz konusu...

İşte tam bu noktada yazının başında altını özellikle çizdiğimiz “doğru okuma” ve “vurgu” biçimim devreye giriyor.

“Eski dost düşman olmaz” sözü kesinlikle doğru bir sözdür.

Burada yanlış olan kendisini eskiden dost diye tanımlayan kişinin asıl niyeti ve dostluk kavramıyla olan marazi ilişkisidir.

Mezkûr atasözü doğru ise bu şu anlama geliyor demektir.

Geçmişte kendisini dost diye tanıtan, tanımlayan kişi asla dost olmamıştır zira dost asla düşmana dönüşmez.

Eğer ortada hasımlığında ötesinde iflah olmaz bir düşmanlık olgusu varsa, üzerinde durulması gereken nokta, bahse konu kişinin gerçekten dost olup olmadığı hususudur.

Bu kimseler ne geçmişte ve ne de herhangi bir zaman diliminde Sayın Cumhurbaşkanı’nın (ve dolayısıyla bu milletin, ümmetin ve mazlum halkların) dostu olmamışlardı.

Hepsi, içten pazarlıklıydı ve birtakım hesaplarla kurulmuşlardı.

Ne zaman ki, sahip oldukları makam ve mevkiler ellerinden alındı, işte o zaman gerçek yüzlerini gösterdiler yani asıl vasıfları olan düşmanlık pozisyonunu aldılar.

Yani anlayacağınız, hakikat nokta-i nazarından bakıldığında, hiçbir zaman dost olmamışlardı.

Evet, sorun sözde değil, bu sözün söyleniş ve anlama biçiminde, görüldüğü gibi.

Bu nedenle adlarını Brutüs’le birlikte anacağımız kimselerin gerçek niyeti, dostluk değil kişisel çıkar için dost gibi görünmekti.   

Çıkar bitince görüntü zeval buldu hakikat tebeyyün etti.

Böylelerinin “dostluklarından” da (?) düşmanlıklarından da Allah’a sığınırız.