Haz ve hız çağı olarak tarif edilen günümüzde her şeyin raf ömrü çok kısa; hatta çoğu anlık maalesef…

Bırakın maddi olanları, üretilen kolektif ya da bireysel manevi değerler bile, tadı çıkarıla çıkarıla gündemde yer bulamıyor kendine…  

Öyle zannediyorum ki bu durum, her şeyin haddinden fazla üretilmesinin bir sonucu; bir şey ne kadar az ise o kadar değerli, çok ise o kadar değersiz…

Bu zeminde saniyeler içinde eskiyen hiçbir şeyin kimliği oluşamıyor, aidiyet bağı kurulamıyor onunla…

Yani “antika” olacak kadar şansı yok ne yazık ki bu fabrikasyonluğun…

Eskiden kalanlar hala imdadımıza koşmasa yeni olanlarla aramızda oluşamayan güvenle ayakta kalmak neredeyse imkân sınırlarının dışında kalıyor…

Güven öyle kısa, anlık ilişkilerde kendini gösteren bir şey değil ya…

Sayısız oyuncaktan hangisinin, sahibi olan çocuğun hatıralarını süsleyeceği bile muamma, ucu kaçmış bir sayısızlıktan bahsediyorum…

Siz bunu hayatın her alanına teşmil edebilirsiniz; çoğu, anında eskiyen her şey için…

Bu çağın en büyük imtihanlarından biri “güvensizliktir” desek, abartmış olmayız kanaatimce…  

Ne yazık ki bu sayısızlıktan korkular da besleniyor; onların çokluğu ve gittikçe vahşileşen türleri, toplumları birleştirmiyor aksine daha da mikro ölçekli parçalara bölüyor…

Güven yoksa endişe ve korku hâkimdir; bir hakikat olarak…

Kastettiğim manada güven tesis etmenin yolu kanunlar yapmak değildir…

Çünkü toplumun kendi kendine başarması gereken öneli bir sınavdır bu…

Zira kanunlar her şeyi açıkça yazıyor ama insanın en yakınından gelen şiddete karşı acizler; nasıl olmasınlar…

Çünkü insanın en savunmasız olduğu kişiler en yakınlarıdır; savunulmaya gerek duymadıkları için…

Acaba bu güvensizlikte kurtuluş şansını kaybettiğini düşünenlerden biri, “Kurutma kâğıdından yapılmış bir sandal keşfedebilir mi?”

Ve bu sandal bir kurtuluş reçetesi olabilir mi?

Hiçbir şeyin aynı kalamadığı, hıza yenildiği bu çağda kurutuluşu yanlış adreslerde aramak göz ve ruh aşınalığının yitirildiğini gösteriyor…

İnsanın sığınağına ya da sığınacağına saldırarak onu yok etmesinin başkaca izahı olabilir mi?

Yaraya tuz basar gibi acı reçete sunanlar, tedavi önerenler ıstırapları dindirebilir mi?

Dinmiyor da nitekim; daha da harlanırken…  

Tanış olma, biz olma halimizin, “demlenmesine müsaade edilmiş değerler” ile olacağını unutmamak gerek…

Yavaşlamak her zaman ve her şey için kötü değildir…

Tıpkı Richard Sennett’in ifadesinde olduğu gibi: “Rutin küçültebilir fakat aynı zamanda koruyabilir; rutin iş gücünü çürütebilir ama aynı zamanda bir hayat oluşturabilir…”