Hem biyolojik hem de sosyal olarak insan hayatı için önerilen ve sağlıklı kalmanın da temel şartı dengede olmak, orta yolu takip etmekle ilgilidir…

Biyolojik olarak dengede olmak -homeostasi-, hücreden organizmaya kadar vücutta bulunan tüm yapıların sahip olması gerekeni ifade eder...

Düşünce hayatındaki “orta doğru” ya da “altın orta” -mesotes- ise bütün aşırılıklardan uzak kalarak sağlıklı bir toplumsal yaşamın mümkün olabileceğini ifade eder…

İslâm inancının da tüm aşırılıklardan men eden emir ve tavsiyeleri vardır: “İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet yaptık. Bakara: 143’ten”

Allah CC., bu cümleden olmak üzere müslümanları da “vasat bir ümmet” yapmıştır. “Sırât-ı müstakîm”in, “her türlü eğrilik, aşırılık ve sapıklıktan uzak, dosdoğru, adaletli, ölçülü, ılımlı ve dengeli bir yol, bir inanç ve yaşama biçimi” anlamına geldiğini bildirmiştir…

Aslında doğudan batıya inançların, felsefi akımların çoğu temelde mensuplarına dengeli olmayı tavsiye etmiştir; uygulamaya ne derece yansıdığı farklılıklar gösterse de…

Orta yolun dışına çıkarak marjinalleşenlerin sayısı -sesleri fazla çıkıyor gibi görünse de- hiçbir zaman önemli bir oran teşkil etmemiştir; orta yolda yürüyenlerin yanında…

Zira bu hakikatlerden hareketle sevginin de korkunun da aşırısı psikoloji açısından tedavi gerektiren hastalığa tekabül eder…

Dengeli bir sevginin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu asla tartışamayız…

Aynı şekilde sevginin, sapkınlığı temsil eden bir hali olarak pedofilinin tedavi gerektiren ciddi bir hastalık olduğunu da asla tartışamayız…

Dengeli bir korku, insan için iyi bir savunmayı ifade ederken, aşırı hali yine tedavi edilmesi gereken bir hastalığa dönüşebiliyor; zenofobi -yabancı korkusu- , klastrofobi -kapalı yer korkusu- gibi…

Nasıl ki dengesi bozuşmuş bir vücut hasta olarak tarif ediliyorsa aşırı akımların, hareketlerin pençesinde orta yoldan saptırılmaya çalışılan toplumlar da sosyal olarak hastalanmış toplumlardır…

Ne yazık ki bugün insan geçmişe kıyasla çok daha fazla aşırı sevginin ve aşırı korkunun kıskacına itilmeye çalışılıyor…

Aşırılıklara savrulmuş ve adeta hasta edilmiş insanın her türlü acziyetinden fırsat devşirme yarışında olan ciddi bir endüstri var…

Gıdasına göz dikenler biyolojik “dengesini” değerlerine, inançlarına göz dikenler ise toplumsal “altın orta” halini bozuyorlar…

Adeta “kötülüğün endüstrisi” denecek tarzda ve hasta eden bir yarış var aralarında…

Azla ve dengeli halle yetinmeyip hep daha fazlasını isteyen insan fıtratının meylettiği aşırılıklar, birileri için ciddi birer istismar kaynağı…

İnsan, kendisini dengeye ve orta yola davet eden hayırlı seslere mi yoksa kötülüğü endüstri haline getirmiş aşırılık davetçilerine mi kulak verecek?

Bunu belirleyen şey ise kuşkusuz değerlerine ve inançlarına ne derece sarıldığıyla ilgili olacak…