Alevilik, ülkemizde üzerinde konuşulması en zor konulardan biridir şüphesiz. Çünkü bu konuda ne söylediğinizin önemi yoktur. Yıllardır Aleviliği istismar ederek kendisine buradan siyasi rant devşirenler tetikte bekler ve söylemediğiniz sözleri dahi size mâl ederek hakikati boğmaya çalışırlar. Bilirler ki, yalanlarla gizledikleri yıkılır ve gerçekler ortaya çıkarsa, Alevi-Bektaşi tarikiyle zerre kadar alâkaları olmayan bu güruh da siyaset sahnesinden silinir gider.

AK Parti’de üç dönem milletvekilliği yapan gazeteci Mehmet Metiner ile birlikte Haber Global TV’de katıldığımız programda da benzer bir durumla karşılaştık. CHP’li Necdet Saraç’ın dile getirdiği “cemevlerinin yasal bir statü”ye kavuşması talebini tartışırken söylediğim “cemevi isminin tarihsel olmayıp yasaklardan kurtulmak için uydurulmak zorunda kalındığı” tespitim çarpıtıldı. Oysaki bu durum tam olarak sorunun kaynağına işaret ediyordu.

BEKTAŞİ TEKKELERİNİ KİM KAPATTI?

Aleviler cem törenlerini tarih boyunca ehlibeyt mektebini kendilerine şiar edinmiş çeşitli tarikatların tekke, dergâh ve zaviyelerinde icra ettiler. Babailer, Vefailer,  Kalenderiler.. Fakat Anadolu Aleviliğini kurumsallaştıran şahsiyet şüphesiz Hacı Bektaş Veli’dir. Onun 13. yüzyılda başlattığı bu yol kesintisiz bir biçimde 8 asırdır sürüyor. Bektaşi dervişleri Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda aktif olarak yer aldıkları gibi, Orhan Gazi’den başlayarak Osmanlı sultanları da Bektaşi ocağıyla yakın ilişki içinde oldular. Sultan I. Murad  Hacı Bektaş tekkesini büyütüp bir külliye haline getirdiğinde ismini kitabeye “sultan olarak değil, ahi Murad” olarak yazdıracak kadar bu tekkeye ve hünkâr Hacı Bektaş’a hürmet ediyordu. Bu ilişki 19. yüzyıla kadar sürdü.

Fakat Osmanlı Ordusu’nu modernize ederken Yeniçeri Ocağı’nı kaldıran II. Mahmut, ocağın bağlı olduğu Bektaşi Tarikatı’nı da bu uygulamaya direndiği için 1826’da yasakladı ve tüm Bektaşi tekkelerini kapattı. Oğlu Sultan Abdülaziz’in tahta çıkmasına kadar da bu yasak sürdü. Sonra tekkeler yeniden açıldı, fakat yasal statü sahibi olmadan.

CHP YASAKLADI, ERDOĞAN ÖZGÜRLEŞTİRDİ

Bektaşi tekkelerine ikinci ve kalıcı darbe 1925’te CHP iktidarında geldi. Tüm tarikat tekkeleriyle birlikte kapatıldılar. Aleviler bir daha Bektaşi tekke ve dergâhlarını açamadıkları için cemlerini dernek olarak açtıkları mekânlarda icra etmek zorunda kaldılar. Bu mekânlara da “cemevi” dediler.

Hacı Bektaş Veli tekkesindeki tüm emanetler birkaç vefâkar insanın şahsi çabaları sonucu yok olmaktan kurtuldu. Fakat tekkede bir daha “cem” icra edilmedi. Ta ki, Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı oluncaya kadar.

188 yıl boyunca cem tutulmayan Hacı Bektaş’ta 2015’te gülbanklar yeniden gökyüzünü özgürce çınlattı.

“Allah Allah! Özüm dârda, yüzüm yerde, durdum Hakk’ın huzurunda. Ya Rabbi, erlerin, pirlerin nefesini, nüfuzunu üzerimden eksik etme. Beni doğruluktan, dürüstlükten ayırma. Yapacağım bu hizmeti Aliyyel Murtaza’nın, Hüseyin-i Kerbela’nın dergâhına yaz. Nefes benden, himmet pirimiz, üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş Veli’den ola. Gerçeklerin demine devranına Hü! Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali!”

Şimdi olması gereken, tıpkı Ayasofya’da zincirlerin kırıldığı gibi, başta Hacı Bektaş olmak üzere tüm tekke ve dergâhların ayağındaki prangaların sökülüp atılmasıdır. Bırakın cemler, gülbanklar, zikirler özgür kalsın. Ülkemizi sürekli suni kavgalarla kamplaştırmaya çalışanlar da hüsrana uğrasın.