Pazartesi günü için yazılarımı yazmadan önce gazetelere ve köşe yazılarına bakarım; kim ne yazmış, atladığım bir konu var mı diye.

Gazetelerde de köşe yazılarında da iki kutup karşı karşıya. Saldıranlar ve savunanlar. Saldırı mekanizması ve yönü de hazır: Din ve dindarlar. Bunun kişiler veya iktidar üzerinden yürütülmesi de önemli değil, nasıl saldırabiliriz. Nasıl açık bulabiliriz üzerinden müthiş bir performans sergiliyorlar. En son hayatına son veren gencecik bir çocuk üzerinden, dine, diyanete, dindarlara, cemaatlere saydırıyorlar. Ülkede her şey siyasete bağlanıyor, her konu siyasi propaganda araçları olarak kullanılıyor. Bunun sonucunda da siyasetteki kutuplaşma, toplumsal sorunlara da yansıyor ve iki kutba ayrılan vatandaş toplumsal sorunda bile illa ki bir taraf olmaya başlıyor. Başlıyor da çözüm bulunabiliyor mu? O da ciddi bir sorun olarak duruyor.

Kim ne derse desin seçim sathı mahalline girildi. Seçimin erken olması veya geç olmasıyla alakalı değil bu mahalle girmek. Her şey seçim endeksinde, her şey seçim ekseninde; Televizyon programları, salon programları, kapalı toplantılar, açık toplantılar. İktidar gidecek yeni iktidar gelecek havasında birileri. Yetmiyor bir siyasi parti liderinin umreye gitmesi, orada ağlaması, namaz kılması, dedelerinin Suud bağlantılı olması, şu aşiretten olması; bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü havası değil mi?

Seçim ne zaman olur, bu siyasetçilerin işi. Vatandaş sıkıntılı durumda, mesele seçim mi, vatandaşın sıkıntısını gidermek mi, popülizm mi? Buna karar vermek lazım. İktidarıyla, muhalefetiyle önümüzü görme çabasına ışık tutmalarını sağlamak lazım. Yoksa kimsenin haccı, ibadeti, soyu- sopu kimseyi ilgilendirmiyor. Hepimiz Âdem’deniz, Âdem ise topraktan. Soyun sopun bizi bir yerlere taşıyacağı da yok bize bir şey kazandıracağı da. Artık soyunuzdan dolayı kimse size oy vermiyor. Kimse söyleminize bakmıyor. Ortada bir hizmetiniz var mı, yok mu? Elinizdeki imkânları hangi ölçüde kullandınız, kullanıyorsunuz, herkes buna bakıyor. Türkiye’de aldığınız belediyelerde hangi hizmeti yaptınız, bundan sonra ne yapabilirsiniz, konu o. Yoksa Urfa’da elektriği bedava yapacağım deyip, Antalya’da, İzmir’de bunu unutursanız, halkta sizi kale almaz yani.

Ayağı yere basan politikalara, söylemlere ihtiyaç var. İnsana dokunan, insana iş, aş, ev, refah veren politikalara ihtiyaç var. İnsanın yüreğine dokunan, geleceği gören, İnsanı okuyan politikalara gereksinim duyuyoruz. Yoksa insanları işten çıkarıp aç bê ilaç bırakıp, yandaş çalışmaları önceleyen politikalar hepimizin ayakları altında.  

Evet, seçim sathı mahallindeyiz. Yine birileri Kuran okuyup, camilerde Cuma namazlarına saf tutacak. Cami çıkışı vatan, millet, Sakarya diyecek. Ama bize yüreğe dokunan insanlar lazım. Kırmadan dökmeden, halimizi anlayacak çözüm üretecek Politikacılar lazım. Kazandım unuttum diyeceklere karnımız tok, vesselam…