İlkokulda aldığım karneleri hatırlamıyorum. Ortaokuldaki karnelerim muhteşemdi! 6. sınıfın ilk döneminde üç zayıfım vardı. 7. sınıfın ilk döneminde iki zayıfım vardı ve ikinci dönem de zayıf olduğu için ikmale- bütünlemeye kaldım. 8. sınıfın ilk dönemi yine iki zayıfım vardı. Böyle böyle liseye geçtim. Lise 1. sınıfta devamsızlık, ilgisizlik derken üç zayıftan sonra bizimkiler yavaş yavaş "Artık elin iş tutsun, sende okuyacak göz yok!" demeye başladılar. Öğretim yılı bitmeden yatağımı topladığım gibi inşaatın yolunu tuttum. İlk aylar güzel geçti. Para kazanıyordum. Yeni yerler görüyordum. Usta oluyordum. Dünyanın en sert demirlerini dürüp büküp kalıbın içine yerleştiriyordum. Okumuş çocuktum ya, dayımın önüme serdiği projeyi de söküyordum. Ama bir gün inşaatın tepesinde sıcak demirleri birbirlerine bağlarken, -evet elim yanmıyordu artık, nasırlanmıştı- aşağıdan güle oynaya giden liseli kızları ve oğlanları gördüm... Ağlıyordum! Meğer ben okulu özlemişim. 

İki yıl inşaattan sonra tekrar başladım okuluma. Artık karneye bakmıyordum. Karnemin yanında takdir belgesi mi, teşekkür belgesi mi var, onlara bakıyordum. Anlamadığımı zannettiğim Fransızca, matematik, kimya ve fizik derslerini de anlıyordum. Hatta biyoloji dersinden on üzerinden yedi aldım diye öğretmenimden tokat bile yemiştim; on alabilecekken neden yedi aldım diye...

Bugün karne günü. Okullar cıvıl cıvıl. Dönem boyu bağırıp çağıran, dersi kaynatanların sustuğu, ödevleri yapıp, derse katılan, sınavlarda iyi not alan çocukların günü: Kutlu olsun!

...

Hayat, not verenler, not alanlar, not vermek için yırtınanlarla dolu. Sürekli bir muhasebe… Sürekli rakamlar... Bir ruhu, bir yüreği, bir bakışı, bir damla gözyaşını, bir çocuğun ailesinden ayrı kalmasını ölçecek not da mezüre de üretilmedi daha. Evet, tabii ki hayatta her şeyin bir bedeli var. Emeğin, çalışmanın, gayretin elbet bir notu, karşılığı olacak. Bedeli ödenmiş ne varsa mutlaka karşılığı olacak; ancak, bazı notlar vardır ki asla emeğinizin karşılığını veremezler.

Ömür boyu sırtımıza numara basıyorlar:

Derslerin notu 

Ailenin notu

Mahallenin notu

Sosyal medyanın notu

Örfün notu 

Devletin notu

Aşkın notu

İşin notu

Ortamın notu

Edebiyatın notu

Siyasetin notu

Korkuyorum şimdi 'dostluğun notu' diye bir tamlama yazacağım; inşallah dostluktan not vermiyorlardır. 

“Allah’ın nazarında notum şu kadar” diyemeyeceğimiz gibi, dostun nazarında da notum şu, demeyiz. Not vermeye kalktığımızda bir hesap kitap çıkar ki; dostluk alınıp satılan bir şey olmasa gerek.

Karne, bu pazarda geçerli tek akçe. Dünya pazarında, tıpkı Çinlilerin puan sistemiyle vatandaşlarını kast sistemine uyarlaması, Black Mirror'da internet puanıyla sosyal statü kazananlar var. Oysa insan azizdir. Hiçbir karnenin vereceği not, insan olma derinliğine denk düşemez. 

Aşk karnesi, iş karnesi, sosyal karneler... Size not verenler aslında kendi fakirliklerini ya da zenginliklerini göstermek istiyorlar. Görmek, görebilmekten daha yüksek not görmedim tüm karnelerde. Varlığını görmediğimiz bir çocuğun karnesine en yüksek ya da en düşük notu verseniz ne olur? 

Tüm verdiğimiz notlar görmek istediğimiz notlardır. Eğer gerçekten görsek o çocuğu, o insanı, o sevgiyi(...) not vermeye utanırdık.