İslâm’ın bütün hükümlerinin genel çerçevesini yansıtan itikadî, amelî, ve ahlâkî esaslarının kaynağını aynı zamanda şer‘î deliller olarak tarif edilen Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet, İcmâ teşkil etmektedir. Şer‘î delillerin arasından Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet aslî kaynaklardan olurken; İcmâ hem Kur’ân-ı Kerîm’e hem Sünnete dayanmaktadır. Kıyas ve İstislâh ise kaynak değil, Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet ve İcmâ yani şer‘î delillerin üzerinden hüküm çıkarma yöntemidir.

Şer‘î delillerin ilki olan Kur’ân-ı Kerîm’in kendine has bir üslûbu söz konusudur. Şayet bu üslûb bilinmezse Kur’ân-ı Kerîm’in ayetlerinin anlaşılması ve yorumlanmasında hataya düşmek kaçınılmaz olacak ve ayetlerin birbirleri ile arasındaki bütünlük kavranılamayacaktır. Kitap yani Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ tarafından Cebrâil (as) vasıtasıyla Arapça olarak Efendimiz Resûlullah (sas.)’e indirilmiş mushaflarda yazılı kelâmdır. Allah Teâlâ’nın Peygamberleri vasıtası ile gönderdiği Kitapların sonuncusu olan Kur’ân-ı Kerîm’in hükümleri kıyamete dek geçerliliğini koruyacak, tüm çağlarda kulların ihtiyaçlarını görecektir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’in temelinde kulların fazileti yüksek insanî değerler üzerinden itikadî, amelî ve ahlâkî esaslar bakımından ıslah edilmesini sağlayan hükümler vardır.

Kur’ân-ı Kerîm ayetlerinden bazıları muhkem bazıları müteşâbihdir. Muhkem ayetler açık mânalı yani açıklamaya gerek duyulmayan ayeti ifade ederken; müteşâbih ayetler mâna bakımından birden çok ihtimal barındıran ve haliyle idrak edilmesinde güçlük bulunan ayetlerdir.

Nitekim Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sas), zaman zaman Mekke’nin kuzeydoğusundaki Hira mağarasına gider, vaktini ibadete ayırırdı. Yine böyle bir günde Milâdî 610 yılının Ramazan ayında Hira mağarasında olduğu zaman Cebrâil (as.) gelmiş ve Resûlullah (sas.)’e Peygamberlik görevini tebliğ etmiştir. Resûlullah (sas.)’e indirilen ilk ayetler ise Alak Suresi’nin ilk beş ayetidir.

Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir. (Alak Suresi, 1-5. Ayet)

Kur’ân-ı Kerîm bütün olarak nâzil olmamış, ayetleri ve sureleri içeren parçalar kısım kısım Resûlullah (sas.)’e tebliğ edilmiştir. Nâzil olması toplamda 23 yıl süren Kur’ân-ı Kerîm’in ayetlerini, Resûlullah (sas) vahiy kâtiperine Kur’ân-ı Kerîm içinde nerede yer alacağını bildirerek yazdırır, ashâb da ezberlerdi. Zira bahsedildiği üzere Kur’ân-ı Kerîm bütün olarak indirilmediği gibi, kısım kısım inen parçalar da mushafta yazılı olduğu sıra ile indirilmemiştir. Öyle ki bir sure tamamlanmadan bir diğer sureye ait olan ayetlerin indirilmesi durumu bile söz konusu olmuştur.

Nitekim Alak Suresi’nin ilk beş ayetinin mushaftaki sıraları 96’dır. Kur’ân-ı Kerîm’in 114 suresinden 87 tanesi Resûlullah (sas.)’e Mekke’de iken nâzil olduğundan Mekkî sure ve 27 tanesi Medine’de iken nâzil olduğundan Medenî sure şeklinde isimlendirilmektedir. Zira Mekkî surelerin içerisinde Medenî âyetlerin ve yine Medenî sûrelerin içerisinde de Mekkî ayetlerin bulunması mümkündür.

Kur’ân-ı Kerîm’in, Allah Teâlâ’nın Kitabı olduğuna inanmayanlar ve bu gerçeklikten şüphe duyan kimseler Kur’ân-ı Kerîm’in bir benzerini yazmaya davet edilmişlerdir. Nitekim İslâm’ın ilk döneminde câhiliye toplumundan kimseler ne kadar Kur’ân-ı Kerîm’in benzerini yazmaya çalışmışsa bile bunda başarılı olamamış, âciz duruma düşmüştür.

Kulumuza indirdiğimiz kitaptan dolayı bir şüphe içinde iseniz onun benzeri bir sûre de siz getirin, Allah’tan başka taptıklarınızı da yardıma çağırın; eğer iddianızda samimi iseniz! (Bakara Suresi, 23. Ayet)