Dünya uzun süredir Ukrayna’yı konuşuyor. Ben de geçen yıl Ukrayna üzerine epeyce yazı yazmıştım. Geniş okuma yapmak isteyenler önceki yazılarıma bakabilir. Bugünlerde ise söz konusu krizde önemli bir eşiğe gelindi. Fakat bazılarının kendilerini tutamayıp Üçüncü Dünya Savaşı mı çıkıyor yaygarası koparması sansasyonel iştahtan başka bir şey değil.    

Gelinen aşama, tarafların diplomatik ve askeri düzeydeki fayda maliyet analizlerinde amaçlarına ulaşmaya yaklaştıklarının bir işareti olarak okunabilir.    

Rusya’nın Putin liderliği ile küresel düzlemde cüretkâr davranışlarını aralıksız devam ettirdiği herkesin malumu. Özellikle Gürcistan, Kırım, Donbas, Kazakistan vb. örnekler birçoğumuza Sovyetler Birliği geri mi dönüyor dedirten cinsten sinyaller veriyor.

Uluslararası toplum ve medya ise Rus ilhak ve işgal girişimlerini, had aşımları ile hukuk dışı faaliyetlerini diline pelesenk etmiş vaziyette. Buna karşın Rusya’nın küresel ölçekteki görünümünü halkının yaşam koşulları ve sosyoekonomik durumları ile karşılaştırdığımızda durumun çelişkili hali ve vahameti pek gündem değeri nedense görmüyor. Putin’e halkın desteğinde önemli bir düşüşün meydana gelmediğini buraya not düşerken Rus devlet aklının Ukrayna’daki büyük ölçekli bir savaşın maliyetinin topluma yansıtılmasını kaldırabilecek bir düzeyde olmadığını bildiğini de varsaymak gerekiyor.  

Esasında Ukrayna sınırındaki on binlerce askeri gücün Rusların masadaki pazarlık gücünü artırmaya hizmet eden bir kozdan ibaret olduğunu hatırlamak gerekiyor.

Diğer taraftan ABD ve AB tarafı da diplomatik yollarla krizi çözmeye gebe durumdadır. Söylem düzeyinde atışmalar devam etse de büyük ölçekli bir savaşa Soğuk Savaş varisi blokların pek niyetli oldukları söylenemez. Ambargo ve kısmi silah gönderimi dışında NATO dâhil duruma pek bir müdahale imkânı olmayacaktır.  

Yakın tarihi tecrübeler dış müdahalelerin özellikle Amerikalılara pek bir fayda getirmediğini defaatle göstermişken, üstelik Avrupalılar böylesi durumlarda çekimser kalmayı yeğlerken savaşın boyutlarının küresel düzeyde artışı beklenmemeli.

Rusya’nın son faaliyetlerindeki amacı bellidir. Bölge ülkelerinin Batı ile kurulan köprülerinin yıkılması, NATO’nun Doğu Avrupa genişlemesinin durdurulması, bölge ülkelerine silah ve askeri desteklerinin sonlandırılması. Batılılar da ısrarla bu alanda genişleyerek hegemonik mücadeleye körükle gidiyorlar. Tamda krizin artış noktası bu bağlamda meydana geliyor. 97 sonrası Rusya çevresinde 14 ülke NATO’ya üye edilmiştir. Ruslar bu kuşatılmışlıktan kurtulmak istemekte ve aynı zamanda askeri tehditleriyle Batı’dan mümkün olduğunca çok taviz koparmayı hedeflemekte. Haritada bölgeye bakıldığında Kıta Avrupa’sının NATO’nun yeni üyeleri ile Rusya’ya karşı adeta bir kalkan oluşturma niyetinde oldukları rahatlıkla görülebilir.    

Sonuç itibariyle Ukrayna krizinde aslında tüm taraflar taviz vermeye yatkın görünüyor. Krizin olası tüm muhatapları yuvarlak masa etrafında diplomasi konuşulduğunda büyük payı elde etme peşindeler. Bu amaçla Rusya’ya tehdit üretme görevi düşmüş durumda. Zaman, restleşme yarışında kimin daha fazla süreci domine edebileceğini gösterecek.