Karantina Günleri’nde işi bir de uzmanından dinleyelim dedik. Hem de 2 binden fazla korona hastası ile ilgilenen bir doktordan... Uz. Dr. Aytaç Karadağ bize başından beri meydana gelenleri ve işi içyüzünü anlattı.

Ebru Okanlar/Mülakat

Aytaç Karadağ’ı tanıyabilir miyiz?

İç hastalıkları hekimiyim. Aynı zamanda bazen kronik hastalıkların tıpta düzelemeyeceğini gördüğüm için hastalarıma bütüncül fonksiyonel tıp yapıyorum. Elimden geldiğince hastalarımı iyi etmeye çalışıyorum. Hastanede korona bölümünde sorumlu olarak çalışıyorum. Bu zamana kadar yaklaşık 2 bine yakın korona hastasına baktım.

Türkiye’nin süreci yönetme biçimi hakkında değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Geldiğimiz noktada oldukça iyi neticeler almaya başladık. Tünelin ucunda ışık görünmeye başladı. Süreci çok iyi yöneten sağlık bakanımız var. Bize malzemeleri aynı zamanda kişisel koruyucu ekipmanları veren ve bu süreci çok çok iyi yönetmemizi sağlayan ve çok hızlı bir şekilde temin eden sağlık bakanımıza ve ilgili kurumlara teşekkür etmek istiyorum.

Bitmesi konusunda zaman anlamında öngörünüz var mı?

Öngörüde bulunmak çok zor… Normalde mayısın sonuna doğru azalmaya başlar diye düşünüyorduk. Önlemlerin biraz iyi alınmasına binaen beklediğimizden daha erken muhtemelen azalacak diye düşünüyoruz. Tek sıkıntımız normalde havaların iyice ısınmasıyla başladığı bugünlerde evlerde zorluk çeken insanlarımız dışarı çıkmaya çalışacaklardır. Aynı zamanda AVM’lerin biraz daha erken açılma kararı alması, daha önemlisi turizm sezonun açılması mayıs sonu itibariyle başlayacak olması belki virüsü tekrardan 2’nci dalgaya sokabilir diye düşünüyorum.

Yine gelinen noktada koronovirüs mücadelesinde Türkiye ve dünya ülkelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’yi, dünya ülkelerine ders verecek şekilde iyi bir dayanışma içinde olduğunu görüyorum. Normalde bizim ülkemiz prestijini de dünya genelinde arttığını tahmin ediyorum. Hatta CNN muhabirleri Cerrahpaşa’da yoğun bakımı da denetlediler. Bizde yoğun bakım sayılarının boş olduğunu gördüler, aynı zamanda mükemmel hasta yönetimini izlediler. Kendileri de ikna oldular. Ve yoğun bakımlarımız hâlâ boş ve inşallah da dolmaz.

Hocam siz kendinizi nasıl izole ediyorsunuz?

İzole edemiyorum; hatta kendi kliniğimi kapattım. Polikliniğim vardı tamamını kapattım, şu an sadece koronavirüs hastalarıyla ilgileniyorum ve ben bunu bir vatan hizmeti olarak algılıyorum.

Alınan tedbirler yeterli mi; sizce maske, el yıkama, sosyal mesafe dışında başka tedbirler de var mıdır?

Aslında tedbirler çok fazla, bunu yapabilmek adına bazen maddi imkânlar da gerekiyor. Devlet sonuçta alabileceği en güzel ölçü tedbirleri fazlasıyla aldı. Bizim kendi tedbirlerimiz almamız gerekiyor. “En güzel tedbir ne diye” soracak olursanız sosyal mesafeli olmak yani evden çıkmamak…

Cep telefonlarında da risk var mı?

En büyük risk faktörlerinden biri cep telefonları. Hatta ben işten geldikten sonra cep telefonunu temizlerken de dezenfektanla kamerasını kırdım. Telefonumun sonuçta ne kadar dezenfekte ederseniz edelim oyukları çok olan bir cihaz. Virüs burada canlılığını günlerce sürdürebiliyor.

Salgın bize ne öğretti bu durumda?

Salgın bize toplumsal dayanışmayı öğretti. Biz zaten Türk insanı olarak kadim kültürlerimiz; yani fedakârlığı, dayanışmayı yardımlaşmayı bilen insanlardık. Mesela aile içinde kaybettiğimiz, yitirdiğimiz çocuklarımızla geçirdiğimiz vakti daha öncesinde uygulamazken şimdi vaktimizi çocuklarımızla değerlendirmeyi öğrendik. Aynı zamanda ağlamayı, başkasının derdinle dertlenmeyi, mutlu olmayı öğrendik. Manevi olarak da kabımızı dolduracağımızı düşünüyorum.

Salgında çalışma sisteminiz değişti mi?

Tabii ki değişti ister istemez. Bazı şeylerden feragat etmeye başladık. Mesela en sevdiğim; uzun süre hastalarıma vakit ayırırdım. Ben bir saatten uzun muayene yapan bir hekimim. Bana tanı konulamayan kalın dosyalarla geliyorlardı. Anadolu’dan ya da yurtdışından her yerinden hastalarım gelirlerdi. Şimdi artık o hastalarıma bakamıyorum onları çok özlüyorum.

Bu krizde oruç tutmanın bir zararı var mıdır?

Bana en çok fazla gelen sorulardan biri; “Oruç tutmak bağışıklıkla ilgili sıkıntı yaratır mı?” Bilimsel olarak konuşuyorum ve bu konuda bir örnek vermek istiyorum. 6 yıl önce yapılan çalışmada Japon bilim adamı Profesör Osaka da Nobel ödülünü alıyor. Ne için alıyor biliyor musunuz? Uzamış açlığın yani bizim tuttuğumuz orucun 16 saatlik açlığın virüsü daha doğrusu tümörü vücudumuz tarafından bağışıklık sisteminin hücreleri onları adeta kapan gibi yediğini kanıtlayan Nobel Tıp Ödülü’nü aldı. Yani açlık hem beynen hem fiziken zinde tutmak için öğreti… Ayrıca açlık ya da oruç, vücudumuzu zinde tutarak virüse karşı kalkan oluşturmakta, ben mutlaka öneriyorum.