Bir gün Peygamberimiz’e (sav), “Allah katında amellerin en kıymetlisi hangisidir?” diye soruldu. Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle cevap verdi: “Allah’a en sevimli gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır.” (Müslim, “Salâtü’l-Müsafîrîn”, 216 )

Rahmet Peygamberi, bu cevabıyla ibadeti özel bir güne tahsis etmekten ziyadeibadetin sürekli olmasına  dikkat çekiyordu. Kulluk bilincimizi bir ömür canlı tutmak için Cenab-ı Hak ile kurduğumuz gönül bağının ibadetlerimizle düzenli olarak beslenmesi gerekiyordu.

Şüphesiz Ramazan-ı şerifin gelmesiyle heyecanlanmış, onu neşe ile karşılamıştık. Oruca, iftara, sahura, teravihe, mukabeleye kavuşmanın tarifsiz sevincine gark olmuştuk. Bugün Ramazan mektebinin bizi eğiten, yücelten, nefsin arzularına karşı uyaran ve salih amele teşvik eden iklimine veda ediyoruz. Ruhlarımızı ve sofralarımızı bir ay boyunca zenginliği ve cömertliği ile donatan mağfiret ayını uğurluyoruz. Rabbim, bizleri Ramazan’a hakkıyla şahit olan ve Ramazan’ın da en güzel şekilde şahitliğini kazanan kullarından eylesin. Bizleri daha nice mübarek aylara ve bayramlara kavuştursun.

Mübarek Ramazan ayında,kendimizi hesaba çekerek tevbe ve niyazda bulunduk. Sadece bedenlerimizi değil, gönüllerimizi de rahatlatan teravihlere ayrı bir heyecanla koştuk. Sağlığın, zamanın, gençliğin, bir lokma ekmeğin, bir yudum suyun kıymetini yeniden kavradık. Zekât, fitre ve sadakalarımızla kardeşlerimizi sevindirmenin mutluluğunu yaşadık.

Akrabaya, yetime, mülteciye, yoksula ve kimsesize el uzatmanın büyük sorumluluğunu bir kez daha hatırladık.

Yine“Allah tövbeleri çokça kabul edendir.”(Nasr, 110/3.) müjdesi ile bu bağışlanma ayında Rabbimizden af ve mağfiret diledik. İftar anındaki şükür ve dualarımızla, sahur vaktindeki tövbe ve istiğfarlarımızla günahlarımızdan arınmaya çalıştık.

Şimdi, Ramazan’ın manevi ikliminin bize kazandırdığı güzelliklere sahip çıkma ve onları bütün bir seneye hatta ömre yayma zamanıdır.

Hayatımızı disipline eden, kulluk bilincimizi tazeleyen ve maddi-manevi imkânlarımızı insanlığın iyiliği için seferber etmemize vesile olan Ramazan’ı milat kılma vaktidir. “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”(Hicr, 15/99.) ayetiyle, son nefesimize kadar sorumluluğumuzun devam ettiğini hatırlatan Kur’an-ı Kerim’e uyma zamanıdır.

Öyleyse Ramazan’ın huzur ve şuurunu ömrümüze hâkim kılalım. Yüce kitabımız Kur’an’la bağımızı Ramazan’dan sonra da devam ettirelim. Edinmiş olduğumuz güzel ahlaki değerlerden uzaklaşmayalım. İbadet, sadaka, güzel davranışlar ve tövbe ile arındırdığımız gönüllerimizi tekrar günahlarla kirletmeyelim.

Unutmayalım ki, her günümüzü Cuma, her gecemizi Kadir, her ayımızı da Ramazan yapmak bizim elimizdedir. Yeter ki biz, bu mübarek zamanları en iyi şekilde değerlendirmesini bilelim. Allah hepimize Ramazan’ın mirasına sahip çıkmayı, güzel ahlak ve ibadette daim olmayı nasip eylesin.

●Günün Ayeti

“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir.” (Zilzâl, 99/7-i)

●Günün Hadisi

“Ancak iki kişiye gıpta edilir. Bunlar, Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayan kimse ile Allah’ın kendisine verdiği (ilim ve) hikmete göre karar veren ve onu başkalarına öğreten kimsedir.”

(Buhârî, “Zekât”, 5)

●Günün Duası

“Allah’ım! Yaşadığımız hayat boyunca bizlere hayatın sıhhatlisini, rızkın bereketlisini, evladın edeplisini, kalbin şefkatli ve merhametlisini, ölürken ölümün beşaretlisini, öldükten sonra da kabrin saadetlisini nasip eyle.”

Ramazannâme (Ramazan Manileri)

Bayram neşe günüdür,

Müminin düğünüdür,

O gün sevinmek artık,

Orucun ürünüdür.

●Sıkça Sorulanlar

Vaktinde ödenmeyen fıtır sadakası borcu nasıl ödenir?

Bütün ibadetlerde olduğu gibi sadaka-i fıtır yükümlülüğü de geciktirilmeyip zamanında yerine getirilmelidir. Bununla birlikte zamanında ödenmemişse, bu fitrelerin mümkün olan ilk fırsatta ödenmesi gerekir.

Fitre yükümlülüğü, İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve bir rivayette İmam Mâlik’e göre Ramazan’ın son günü güneşin batmasıyla, İmam EbûHanîfe’ye ve diğer bazı müctehid imamlara göre ise bayram günü tan yerinin ağarmasıyla gerçekleşir. Böyle olmakla birlikte fitre Ramazan ayı içinde de verilebilir. Hatta fakirlerin bayram ihtiyaçlarını karşılamaları için, bayramdan önce verilmesi daha iyidir. Ancak bayram sabahına kadar sadaka-i fıtır verilmemiş ise, bayram günlerinde ödenmesi gerekir.

Zamanında ödenmeyip sonraya kalan fitreler ise, mümkün olan ilk fırsatta ödenmelidir (İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, III, 312, 322).

Şâfiî mezhebinde fitreyi, Ramazan’ın ilk günlerinde vermek caiz; meşru bir mazeret bulunmadıkça bayramın birinci gününün gün batımından sonraya ertelemek ise haramdır (Nevevi, el-Mecmu’, VI, 12i).

Fakihlerin çoğunluğuna göre fitrenin ödenmesinin bayramdan sonraya bırakılması mekruh olmakla birlikte yapılan ödeme kaza değil edadır.

Bazı fakihler ise fitreyi bayram sonrasına bırakmayı haram sayar ve yapılan ödemeyi kaza olarak nitelendirir (Ceziri, el-Mezahibu’l-erbe‘a, I, 570).

(Diyanet İşleri Başkanlığı, Fetvalar)

●Esma-i Hüsnâ

Ya Vâris!
Yok bildiklerim senin nazarındadır
Yitirdiklerim senin katındadır
Bitirdiklerim senin yanındadır
Unuttuklarım senin hatırındadır
Unutulmuşları sonunda sen anarsın
Gidene de kalana da Vâris sensin
Ebedi kavuşmaklar ver bana

Ya Reşîd!
Ya Rab sensin hakiki biricik mürşit
Yönümü sana çevir yolumu sana getir

Ya Sabûr!
Eyyub’a (as) sabrı sen öğrettin
Eyyub’a (as) sabrı sen verdin
Sen ki sabrı için Eyyub’u (as) översin
Sensin Sabur asıl sabreden sensin
Sabur sensin sabredenleri seversin
Sabrın öyle ki ben kuluna hilmin çok
Sabredersin ki cezalandırmak ta acelen yok
Sabrın var ki pişman olacaklara mühletin çok
Sabrın öyle ki sabretmeyenlere bile sabırsızlığın yok
Sen ki bütün sabredenlerin sabır sebebisin
Muhabbetine mazhar olan sâbirînden eyle beni
~ AMİN ~

(Senai Demirci)

el-Vâris: Servetlerin geçici sahipleri, elleri boş olarak yokluğa döndükten sonra varlığı devam eden servetlerin hakiki sahibi. Ölümsüz, her şeyin sahibi, kıyametle beraber tüm varlıklar yok olduktan sonra her şey kendisine kalacak olan ve varlığını devam ettiren.

er-Reşîd: Yaratmış olduğu tüm varlıkların takip edecekleri doğru yolu belirleyen, onları hakka ve hayra yönlendiren, eğiten, insanlara akıl gibi güzel bir nimet veren, onlara peygamber göndererek gerçeği bulmalarına yardım eden.

es-Sabûr: Kullarını yaratıp onların her türlü ihtiyaç ve gereksinimlerini karşıladığı hâlde onların ibadet ve şükür etmemelerine hatta isyan ve inkârlarına rağmen nimetlerini vermeye devam eden, kullarının isyan ve küfürlerine sabır gösteren.

●Bir İnci

Gamına gamlanıp olma mahzun

Demine demlenip olma mağrur

Ne dem bâki, ne gam bâki, hû.”   (Muhibbi [Kanuni Sultan Süleyman])

●Peygamberimizden Hatıralar

Peygamber Efendimiz (sav) Bahreyn halkıyla savaş yapmadan bir barış antlaşması imzalamış ve vaktiyle buraya elçi olarak gönderdiği Alâ’ b. Hadramî’yi Bahreyn’e vali tayin etmişti. Toplanan cizye vergisini Medine’ye getirmesi için de “ümmetinin emini” olarak nitelendirdiği EbûUbeyde b. Cerrâh’ı (ra) göndermişti.

Günlerce süren yolculuktan sonra nihayet EbûUbeyde cizye malları ile birlikte bir sabah, namaz vakti Medine’ye ulaşmıştı. Peygamber Efendimizin arkasında kılınan sabah namazının ardından, EbûUbeyde’nin Bahreyn’den yüklü miktarda bir mal ile döndüğü haberi yayılıverdi kısa sürede. Sahâbe hemen onun yanında toplanarak neler getirdiğini sormaya başladılar. Bu arada Allah Resûlü de mescitten çıkıyordu. Dışarıda EbûUbeyde’yi ve etrafında toplananları gördü. EbûUbeyde’nin yanında oluşan kalabalığın, onun Bahreyn’den getirdiği mallar nedeniyle toplandığını fark etmişti. Resûlullah, sahâbîleri bu hâlde görünce gülümsedi ve onlara, “Öyle sanıyorum ki siz, EbûUbeyde’nin pek çok şey getirdiğini duydunuz!” buyurdu. Onlar da, “Evet, ey Allah’ın Resûlü!” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu: 

“Sevinin ve sizi sevindirecek nimetleri bekleyin! Vallahi (bundan sonra) sizin için fakirlikten korkmam. Ancak ben sizden önceki ümmetlerin önüne dünya (nimetleri)nın yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılıp onların o dünya (nimetleri) için yanıp tutuştukları gibi sizin de yanıp tutuşmanızdan ve bunun onları helâk ettiği gibi sizleri de helâk etmesinden korkarım.” 

(Buhârî, “Megâzî”, 12; Hadislerle İslam, III, 633)

●Her Güne Bir Kavram

İstihare

1. Hayırlı olanı isteme.

2.Yapılması düşünülen bir işin Allah katında hayırlı olan şekliyle gerçekleşmesini isteme.

3. Kişinin kararsız kaldığı mubah bir iş için iki rekât namaz kılıp dua ettikten sonra hayırlı olanı belirlemek üzere rüyada manevi bir işaret alma arzusu.

İstihare, Hz. Peygamber tarafından tavsiye edilmiştir. İstihare eden aldanmaz, istişare eden de pişman olmaz.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, VI, 365.)

İstihâre, bir kimsenin yapmak istediği bir şeyin kendisi için hayırlı olup-olmayacağı konusunda bir işarete kavuşmak maksadıyla yatmadan önce iki rekât namaz kılarak Allah’a dua etmesidir. İnsanlar, bazen kendileri için önemli bir karar verecekleri veya bir seçim yapacakları zaman dünya ve ahiret bakımından kendileri için hangisinin daha hayırlı olacağını kestiremezler. Bunu anlayabilmek için istişare ederler ve Allah’tan yardım dilerler. Bu bakımdan istihâre, bir bakıma yapılacak işin hayırlı olmasını; hayırlı ise gerçekleşmesini Allah’tan dilemek ve O’ndan yardım istemektir. Hz. Peygamber ashabına her işte istihâreyi, Kur’an’ın bir suresini öğrettiği gibi öğretmiştir (Buhârî, “Teheccüd”, 25; EbûDâvûd, “Vitir”, 31).

İstihâre namazı mendup olup, birinci rekâtında Fâtiha’dan sonra Kâfirûnsûresi; ikinci rekâtında Fâtiha’dan sonra İhlas sûresi okunur.

Namazdan sonra istihâre duası yapılır. Hz. Peygamber, istihârede şöyle dua edilmesini tavsiye etmiştir:

“Allah’ım! Senden, ilminle hakkımda hayırlı olanı bana bildirmeni, kudretinle bana güç vermeni istiyorum. Senin büyük fazlı kereminden ihsan etmeni istiyorum. Senin her şeye gücün yeter, ben ise acizim; sen her şeyi bilensin, ben ise bilmem; çünkü sen bütün gizli şeyleri en iyi bilensin.

Allah’ım! Yapmayı düşündüğüm bu iş, benim dinim, hayatım, dünyam ve ahiretim bakımından hakkımda hayırlı olacaksa, bunu bana takdir eyle, onu bana kolaylaştır, uğurlu ve bereketli eyle! Eğer bu iş, benim dinim, yaşayışım, dünyam ve ahiretim bakımından kötü ise, onu benden, beni ondan uzaklaştır. Hayır, nerede ise, onu bana takdir et ve onunla beni hoşnut eyle!” (Buhârî, “Teheccüd”, 25; “Da’avat”, 48; Tirmizî, “Salat”, 237)

İbadet ve sevap işlemek gibi iyi olduğu, haram ve günah gibi kötü olduğu kesin olarak bilinen şeylerde istihâre yapılmaz. İstihâre, yapılmasının doğru olup-olmadığında tereddüt edilen şeylerde yapılır ve yedi kere tekrarlanabilir. İstihâreden sonra, insanın gönlüne bir açıklık gelir ve ilk defa kalbe doğan şeyin hayırlı olduğu kabul edilerek ona göre hareket edilir. İstihâreden sonra rüya görmenin ve bu rüyayı iyiye veya kötüye yormanın dayanağı yoktur. İstihâre namazının kılınamaması hâlinde, sadece duası okunmakla yetinilir.

Editör: TE Bilisim