KÜBRA NUR UZUN 

‘’İnsan mutlu olmak ister; bu yüzden berbat haldedir.’’

Sigmund Freud

Yoğunlukla romantik ilişkilerde, anne-kız fay hattında, dostluklarda ve hatta kişinin kendisiyle olan iletişiminde rastladığımız şeydir mızmızlık. Gayet organik, hayatın bizzat içinde. Bizzat içimizde. Burada altının çizilmesi gereken kelime iletişimdir; defaatle, kalınca çizelim. Çünkü mızmız kimsenin en basit ifadeyle iletişim sorunu olduğunu kabul edebiliriz. Yani ne çile çekmekten zevk alan bir mazoşisttir ne de eziyeti düstur edinmiş bir sadist.

Peki, mızmız kimse nasıl mutlu edilir? Bu soru, labirentin çıkmazlarında sürüne sürüne umudumuzu yitirmemize yol açacak kadar risklidir. İnsan mutlu olmak için yaratılmamıştır ki, mızmıza iltimas geçelim. Arthur Schopenhauer’ın deyimiyle: “Her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır ve kural olarak sonunda bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir.”

Yazıyı pek tabii mutluluk-mutsuzluk ikilemi üzerine inşa edebiliriz. Ancak asıl, mızmız olarak kategorize ettiği birini mutlu etme gayretinde olan kişinin olası bencilliğinden söz etmenin daha aydınlatıcı olduğu kanaatindeyim. Mutluluk yaratmanın neresi bencillik, nasıl aniden oklar yön değiştirdi dediğinizi duyar gibiyim. Mızmızlık, mızmızlananın kendisinden ziyade, onu kuşatan insanları etkiliyor takdir edersiniz ki. Haliyle yoruyor, aşındırıyor zamanla. Kaldı ki, bunların kasti davranışlar olarak yorumlanması kişilerarası ilişkileri gerdikçe geriyor. Aman sorun çıkmasın, yeter ki huysuzlanmasın diye sus payları ile mızmızı, mızmızlandığı bağlamın dışında, mutlulukla uyuşturmak, yorulan tarafın işkencesini hafifletmek için sarıldığı bir kaçıştır. Menfaat denklemi yani anlayacağınız. Mutlu edersem, mutlu olurum. Mutluluk afyondur burada. Etkili ama uçucu. Açık ve derin bir yarayı gazlı bezle örttükten sonra canı yanan adamın çektiği acı hakkında daha az üzüntü duymaya benzer mızmızın içinde hissettiği rahatsızlığı, dökülmeye mahkûm sentetik mutluluk sıvasıyla kapamak. Yara görünmüyorsa, yarattığı acıyı yadsımak daha kolay olur çünkü. Mızmız homurdanmıyorsa, demek ki sıkıntısı yok olmuştur. Olmuş mudur? Amerikalı psikanalist Louis Breger’in tabirliyle, görüntünün ortasındaki karanlıktır bu olsa olsa. Uygun koşulda tekrardan aydınlığı emecektir.

Devamı gelecektir.

Editör: TE Bilisim